Ülkemizin döviz başta olmak üzere küresel girişimlere maruz kaldığı bir yıl olarak tamamlıyoruz 2018’i.
Üretim, teknoloji, Ar-Ge gibi kavramlar Türkiye’nin geleceği açısından hayati önemde. Eğer bu yönde ilerleme sağlanamazsa, ithalata dayalı tedarik, açıkları ilerletir. Üretim olmadan, katma değerli ürün üretilmeden istenilen sonuçlara ulaşılamıyor.
Türk sanayisi çok kabiliyetli, başaramayacağı hiçbir şey yok. 2018’e bölgemiz açısından baktığımız zaman; savunma ve havacılık sanayiine çalışan firmalarımızın çoğunluğu, onların ihracat kapasiteleri önemli bir etken oldu. Türkiye için çarkları döndürmeye ve üretimi sürdürmeye davam ettik.
Sanayileşme stratejik bir kavram
Bir ülkenin bağımsızlığının temel şartlarının başında, ekonomik alandaki gücü gelmektedir. Ekonomik alandaki gücü ise üretim kabiliyetleri ve markalaşmayla pekişmektedir. Uluslararası alanda söz söyleyebilme ve hâkim ülke pozisyonunda olmak da yine temel ekonomik dengelerle ilgilidir.
Sanayileşmeyi stratejik bir kavram olarak görüyoruz. Savunma sanayiindeki gelişmeler bunun en güzel örneğidir. Sektör, birçok ürünü kendi imkânlarıyla, mühendisleriyle tasarlayıp, üretip Türkiye’nin gücüne güç katabiliyor. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın himayesinde, savunma sanayiindeki kritik ürünler Türkiye’de üretiliyor.
Türkiye sanayisi yerli ve milli yönde adımları attıkça, gelişmiş ülkeler, “Serbest piyasa ekonomisi var, bu kuralı koyamazsınız, Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) kuralları var, böyle yapamazsınız.” gibi dayatmalarda bulunuyorlar. Oysa kendileri gelişirken bu kurallara uymadılar. Merdivenle üste çıktılar; merdiveni üst kata koyup bize ne yapmamız gerektiğini tarif ediyorlar. Onların tarifleriyle biz sanayileşme sürecimizi tamamlayıp 10 bin dolardan 25 bin dolara hiçbir zaman gelemeyiz. Onların malını satın aldıkça, standartlarını kabul ettikçe biz onlardan 10 adım geriden gitmeyi kabullenmişiz demektir.
Ülke kalkınmasının bize göre en kritik noktasını “Yerli ve Milli Üretim” anlayışı oluşturmaktadır. Bilinmelidir ki; bir ülke kendi tasarımını ve markalarını ortaya koymadıkça dünya ekonomisinde söz sahibi olamaz.
Bilgi ve teknoloji üretime çevrilmeli
Ülkeleri güçlü yapan üretim gücüdür. Başkalarının tasarladığını üretmek güç kazandırmaz. Bilgiyi ve teknolojiyi üretime çevirmek gerekir. Kendi yaptığımız ürünleri önemsemezsek, yabancıların ürettiği ürünlerle kalkınmamızı sürdüremeyiz. Bu nedenle birbirimize yardımcı olarak kendi imkânlarımızla üretmeliyiz.
Üretimin nitelikli hale gelmesi, marka çıkartmak için gelişmiş ekonomilerin yaptığı gibi davranmalıyız. Kendi üreticimizin önü açılmalı, onlara Ar-Ge ve inovasyon süreçlerinde sabır gösterilmeli ve destek sağlanmalı, uluslararası pazarlarda rekabet gücü geliştirilmelidir.
Savunma sanayiindeki başarılar diğer alanlara da taşınmalı
2019’dan en önemli beklentimiz; sanayileşme konusunda stratejik, bütüncül bir plandır. Savunma sanayiinin yaptıklarını öngörerek, diğer alanlarımızı da aynı şekilde uzun vadeli bir stratejik plana dönüştürüp, bütün kurum ve kuruluşların ortak hareketiyle, sanayileşme konusundaki hamleler pekiştirilmelidir.
Üretim yapanları çok önemsememiz gerekiyor. “Katma değeri yüksek olan ürün üretelim, açığı kapatalım ama nasıl?” sorusunun cevabını tam yazmalıyız.
Devletimizin yerlileşme konusundaki beyanları ve adımları ümit verici. Zaman kaybetmeden hayata geçmesi şart. Özellikle savunma sanayiinde ciddi başarılar var. Bu çok kıymetli ama bizim hep söylediğimiz; savunmada yaptığımızı diğer alanlara da taşımak. Yani sağlıkta aynı şekilde değiliz, enerjide, ulaştırmada aynı şekilde değil. Yapabiliriz, bunu için paradigma bu noktaya çekilmeli.
Satın almadan vazgeçmeliyiz. Başkalarının bize yazdırdığı sözleşmeler ve şartnameler bizi hep satın almaya götürüyor. Uzun soluklu, stratejik çaba sarf etmemiz gerekiyor. Teknolojik ürün üretme kısa vadeli değildir. Uzun vadeli, uzun soluklu; azim ve kararlılıkta üzerine gidilmesi, sabredilmesi gereken bir olgudur.