Türkiye’de bir konu ne kadar çok konuşuluyorsa benim içimi bir korku kaplıyor. “Eyvah” diyorum. Yine iş dilimize dolandığına göre yapamayacağız demektir. Türkiye’de bir konu sessiz sedasız halledilirse, halledilmiş oluyor. Halledilemezse çokça konuşuluyor. Konuşma yap, konuş yapma… Bizde konuşmayla yapma ters orantılı maalesef. Çok konuştuğumuz için mantık gereği iş az oluyor.
İkinci konu ders almıyoruz. Çok konuştuğumuz için mazeret üretmede maharet kazanmışız. Odaklandığımız konu “işin nasıl hallolacağından daha çok algı yönetimini nasıl yapacağımız?” haline geliyor.
İç tasarruf oranımız maalesef çok düşük. Dünyada kendi klasmanımızdaki ülkeler arasında iç tasarruf oranı en düşük ülkeler arasında yer alıyoruz. Ülkemiz bu açığını uzun süre gelişen ülkelere yönelen global sermaye ile finanse etti. Bu sayede çarpıcı bir başarı yakaladık. Geldiğimiz noktada sanki işler tersine gidiyor gibi… Biraz da bu gidişatı FED (Amerikan Merkez Bankası) değiştirdi. Yani FED dünyadaki sermayenin akışının yönünü yavaş yavaş değiştirdi ki bu ülkemiz için iyi haber değildi.
Türkiye’de yerli imalatın hayati olduğunun herkes farkında... Bunun mekanizmaları arasında önemli bir araç offset uygulamalarıdır. Offset en geniş anlamıyla “telafi edici mukabil ticaret” demektir. Özellikle kamu alımlarında uygulanmaktadır. Ülkemizde savunma sanayi sektöründe uzun süredir uygulanan offset anlaşmalarının uygulamasının diğer sektörlerde de uygulanması için herkes mutabık. Sürekli sempozyumlar, paneller düzenleniyor. Bir takım kararlar çıkıyor. Ama uygulamada savunma sanayi dışında bir başarı görülmüyor.
2013 yılında Türk Hava Yolları’nın uçak alımlarında offset uygulaması yapması halinde ülkemizde havacılıkla ilgili ciddi sanayi doğacaktı. OSTİM olarak en üst düzeyde gündeme getirilen bu konuda maalesef somut gelişme kaydedilemedi.
Ankara’da Kızılay Çayyolu ve Batıkent Sincan hatları için Çin’den alınan metro araçlarında offset uygulaması ise en yeni örneklerden bir tanesi… OSTİM olarak bu konuda da çok çaba harcadık. Yetkililerle oran pazarlıkları yaptık. Yerli katkı adına en yüksek avantajı kopartmaya (!) çalıştık. Ama maalesef şartnamede yer almasına rağmen uygulanmadı.
Neresinden bakarsak bakalım ülkemizde yerli imalat her açıdan hayati önem taşıyor. Bir an önce tedbir almazsak dünyada yaşanan konjonktür bizi sıkıntıya sokacak. Maalesef musibetle karşılaşmadan tedbir almıyoruz.
İcracılar yapmadığı sürece biz konuşmaya ve yazmaya devam edeceğiz. Ben de oturduğum yerden konuşuyorum işte… Yani “durmak yok, konuşmaya devam.”