AB’de Her KOBİ’ye Bir Destek
AB’nin geleceği için kritik olarak değerlendirdiği ve gündeme aldığı konuların başında, girişimcilik, sosyal güvenlik sistemi ve yenilikçilik yer alıyor. Bu 3 konu, birbiriyle doğrudan bağlantılı bir zincir yapısına sahip. Yaşlanan AB nüfusunun sosyal güvenlik sisteminde yarattığı açığın yanında, girişimciliğin her geçen gün geriye doğru gitmesi, yeni şirketlerin kurulmaması, yeni iş dallarının yaratılmaması vb. nedenler, devlet yapılarının üzerindeki yükü ağırlaştırıyor.
Bu nedenle, dev fonlar, hiçbir politik gerekçe olmaksızın, tamamen girişimciliğin ve yenilikçiliğin desteklenmesi amacıyla dağıtılıyor. İşte bu desteklerin en önemli alıcısı da KOBİ’ler. Tüm dünyada ekonomilerin önemli bir bölümünü oluşturan KOBİ’ler, genç, dinamik, gelişmeye açık ve esnek yapıları ile, gelecek için de umut vaat ediyorlar. AB’ye girme hazırlığındaki Türk KOBİ’leri de aynı amacın bir parçası olarak görülüyor. Dev fonlar, Avrupalı KOBİ’ler kadar Türk KOBİ’lerine de açık. Kritik nokta ise şu: Hangi fonlardan, hangi zamanda, nasıl yararlanacağız?
Türk şirketlerine AB ile ilişkiler ve üyelik sürecinde uyum sağlama gibi konularda danışmanlık hizmeti veren Mavera Danışmanlık, aynı zamanda AB fonlarından yararlanılması konusunda da yol gösterici konumunda. Şirketin genel müdürü Selva Tor, Türk KOBİ’lerinin, doğru yolları takip etmeleri durumunda, bu fonlarla çok önemli bir sıçrama yapabileceklerine dikkat çekiyor. Bu noktada bilgiye ulaşım ve uzmanlık kritik bir önem taşıyor. Tor ile AB fonlarında ve değişim sürecinde KOBİ’lerin konumunu konuştuk.
KF: Avrupa Birliği KOBİ’ler için ne tür destekler veriyor?
AB’den çıkan her türlü kaynak ve desteğin arkasında güçlü bir politika, strateji ve vizyon vardır. AB’de girişimciliğin desteklenmesi önemli bir husustur. Bunun en önemli nedenlerinden biri, AB’nin sosyal güvenlik sisteminin, sürekli yaşlanan nüfusla bitme ve tükenme noktasına gelmiş olmasıdır. Bu durumu tersine çevirmeye çalışıyor, insanları girişimci vasıflarını ortaya koyacakları, yeni istihdam alanları yaratacakları yeni işletmeler oluşturmaları konusunda teşvik etmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla AB, yenilikçiliğe ve AR-GE’ye yatırım yapan, katma değeri yüksek ürün ve hizmet üreten işletmelere maddi ve manevi destek veriyor. Bu destekler 4 farklı kategoride toplanıyor: Hibe, kredi, sermaye finansmanı ve garanti mekanizması.
KF: Bu desteklerden kimler, nasıl yararlanıyor?
Özellikle Polonya ve Macaristan gibi AB’ye son dönemde üye olan 10 ülkeden sonra yılda yaklaşık 3-5 milyar euro civarında kaynak aktarılmaya başlandı. Hem girişimciliğin ve yenilikçiliğin artırılması, hem de AB’nin kendi gelişim ve oluşum stratejilerini uygulaması açısından kurgulanan politik öncelikleri kabul eden KOBİ’ler bu kaynaklardan faydalanabiliyor. Bazı topluluk programlarında, KOBİ’lerin örgütlenerek büyümesi gibi birtakım projelerin finanse edildiğini de gözlemliyoruz. Biz ise bu tür programlara henüz katılmadık. Her bir bölümünün ayrı bir odak konusu olan 6. Çerçeve Programında ise mesleki eğitim, AR-GE, yenilikçi ürün ve hizmetlerin geliştirilmesi gibi konular finanse ediyor. Sonuç olarak girişimciliğin desteklendiği her türlü projede yer alanlar AB kaynaklarından yararlanabiliyor.
KF: Kendilerine ayrılan bu büyük ve güçlü destek mekanizmasından KOBİ’ler yeterince haberdar mı?
Avrupa’daki KOBİ’ler bu kaynaklardan fazlasıyla haberdarlar. Aslında Türkiye’dekiler de haberdar. Örneğin Mavera Danışmanlık olarak kuruluşumuzun ilk yıllarında insanlara hizmet alanımızı daha zor anlatıyorduk. Şimdi ise daha iyi tanınıyoruz. Bu bir öğrenim sürecidir, kimsenin kimseyi eleştirmeye hakkı yok. Herkes bu yolda neler olduğunu öğrenmeye başladı. Bu öğrenme süreci içerisinde dün bildiklerimizin üzerine bugün bir şeyler kattık ve gelecekte daha fazla şey katacağız. Burada önemli olan farkındalığı yaratmak. AB sürecinin ne olduğuna ilişkin gerçekleri abartmadan anlamaya çalışmalıyız. AB’yi zenginlik okyanusu olarak görmek de yanlış… Bakın ‘İnovasyon (yenilikçilik) 2010’ adı altında yepyeni bir kaynak AB’nin bütçesinden Avrupa Yatırım Bankasına ve Avrupa Yatırım Fonuna aktarıldı. 2010 yılına kadar 50-60 milyar euro’luk bir kaynak ve Avrupa Yatırım Fonu üzerinden finansal kuruluşların oluşturduğu risk sermaye kurumları aracılığıyla KOBİ’lere dağıtılacak. Bu noktada, Türk ekonomisinin yüzde 90’lık kısmını oluşturan KOBİ’lere, yalnızca kendi gelişimleri için değil, Türkiye’nin verimliliğinin arttırılması için de büyük görevler düşüyor. Doğru analizleri yapıp, nasıl bir yöne doğru gidildiğinin farkına varıp, yabancı sermaye girişini mümkün olan en yüksek değerden yapmaları gerekiyor.
KF: Peki AB müzakere sürecini, Türk şirketlerini nasıl etkileyecek? AB bize neler getirecek ve neler götürecek? Bu sorunun yanıtında vahim bir noktaya doğru gidiyoruz. 3 Ekim’de başlayacak olan müzakereden sonra müdahale etme şansımız olmayacak. Bu bir enformasyon süreci. Bu süreci değerlendirecek ekibin o enformasyona nasıl ulaşacağını bilmesi gerekiyor. Aslında bunlar kapalı kutu bilgiler de değil. AB oldukça şeffaf bir yapıda, komisyonun sitesinden her türlü bilgiye ulaşabiliyorsunuz. Bu noktada kritik olan şey çok fazla enformasyonun olması. Şirketlerin aldıkları bilgileri hizmet ve ürünlerinde nasıl kullanabileceklerini çok iyi değerlendirmeleri gerek. Burada da kurum içi bir uzmanlığa ihtiyaç var. Tek başına çıktığınız bu yolda kaybolma tehlikeniz çok yüksek. Bilginiz var ama o bilgiyi nasıl yöneteceğiniz de büyük önem taşıyor. Kesinlikle hızlı bir şekilde, sektör birlikleriyle ya da kendi başlarına etki analizi yapmalılar. ‘Müktesebat’ dediğimiz şeyin yüzde 80’i özel sektörü ilgilendiren konulardır. Bu noktada şirketlerin öncelikle ‘neredeyim’, ‘mevcut durumum’,’şirketimin değeri’, ‘üretim kapasitem’, ‘üretim hattımın teknolojisi’, ‘çalışma koşullarım’ gibi sorularla mevcut durumlarının fotoğrafını çekmeleri gerekiyor. Bunlar çok stratejik sorular; sorulmadıkları ve cevaplanmadıkları bir ülkede nereye doğru gittiğimizin yanıtını da bilemeyiz.