Çağlayan’dan yerli üretim vurgusu
Devlet Bakanı Zafer Çağlayan Ostim’de sanayicilerin sorunlarını dinledi. Küresel krizin ciddiye alınması gerektiğini, Türkiye’nin krizi en iyi yöneten ülkelerden biri olduğunu söyleyen Çağlayan, halen ithal ürün sevdası taşıyanlara da yerli ürün kullanmaları çağrısı yaptı.
Devlet Bakanı Zafer Çağlayan Ostim’de sanayicilerle buluştu. Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) düzenlediği toplantıda krizde baş gösteren sorunlar ve çözüm önerileri tartışıldı.
Çağlayan, dış kaynaklı ekonomik krizin ciddiye alınması gerektiğini ABD ve çeşitli Avrupa ülkelerinde yaşanan banka iflasları ve ülke iflasları ile anlatırken, “Sayın Başbakanımızın söylediği doğru. Türkiye krizi en iyi yöneten ve ilk ayağa kalkacak ülkelerden biridir. Yabancı uzmanlar da bunu söylüyor” dedi.
Toplatıda ASO Başkanı Nurettin Özdebir, İvedik OSB Başkanı Hasan Gültekin, Ostim OSB Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Aydın, Ostim OSB Başkan Yardımcısı Sıtkı Öztuna, İÇASİFED Başkanı Mehmet Akyürek, OSİAD Başkanı Adnan Keskin, ORSİAD Başkanı Özcan Ülgener sanayicilerin ortak şikâyetlerini dile getiren konuşmalar yapıtlar.
Sanayiciler genel olarak üretim maliyetlerinin yüksekliğinden, istihdamdaki daralmadan, durgunluktan, finansman sorunları ile bankacılık sektörünün yaklaşımından, vergi dairelerinin KOBİ’lere yönelik tutumundan ve kamu desteklerinin yetersizliğinden yakındılar.
Çağlayan, ekonomik krizin ciddiye alınması gerektiğini, Türkiye’nin krizin mağduru olduğunu söyledi. Çağlayan, krizi en iyi yöneten ve en çabuk atlatacak ülkelerden birisinin Türkiye olduğunu vurgularken, “Türkiye küresel krizden etkilenen 50 ülke içinde en çabuk toparlanacak ve yıldızı parlayacak ülke olarak gösteriliyor” dedi.
Devlet Bakanı Çağlayan kamunun yerli imalat kullanmadığına ilişkin eleştiriler üzerine de, “Benim yerli sanayicimden mal almayanın aklına şaşarım” diye konuştu. Çağlayan şunları söyledi:
“Sanayiciler olarak birlikte iş organizasyonları yapmalıyız. Bunu OSTİM en iyi yapabilecek bölgelerimizden biridir. Türkiye birçok alanda yüzde yüz kendi ürününü üretiyor. İstanbul’da bir firma 800 kilo daha hafif otobüs imal etmiş. Daha ekonomik daha pratik, daha maliyeti düşük ve çevreye daha az zarar veriyor. Tanıtım etkinliğinde dediğim gibi, benim yerli sanayicimden mal almayanın aklına şaşarım. Yine söylüyorum. Bunu söylerken milliyetçilik duyguları ile söylemiyorum. Tabi ki sapına kadar milliyetçi biriyim. Ülkemin birliğine, beraberliğine, bölünmez bütünlüğüne dibine kadar sahibim. Burada daha kalitelisi üretilirken, dışarıdan ithalat yapıp Türkiye’ye getirmenin ne anlama geldiğini ben söylemeyeyim; onlar anlarlar.”
Başbakanlığın kamu kurularına kamu alımlarında “yüzde 15 daha pahalı olsa dahi Türkiye’den alınacaktır” diye iki kez genelge gönderildiğini hatırlatan Çağlayan, “İthal mala sevdalı birileri halen çeşitli gerekçelerle dışarıdan mal alıyorlar. Arkadaşlar, bu vatan bu ülke hepimizin. Allah bize böyle bir coğrafya vermiş. Benim ülkemde üretilen ve satılan her makine iki üç işçinin daha istihdam edilmesi demektir. Devlete verilen verginin bir kuruş daha artması demektir. Ben sanayicime de ihracatçıma da güveniyorum. Aramızda iş makinesi yapanlar var. Daha fazla yerli üretim, daha fazla istihdam, daha fazla ihracat, daha fazla gelir.”
OSTİM Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Aydın:
Yerli üretimin karşısında ‘serbest pazar’ tuzağı var
Başkan Aydın, ekonomideki hareketliliği elektrik tüketim göstergeleri üzerinden takip edebildiklerini, buna göre bir gerileme olduğunu gördüklerini anlattı. Sürekli yerli malı vurgusu yapılmasına karşın “serbest piyasa ekonomisi var. İsteyen istediği yerden istediği ürünü alabilir” dendiğini, oysa bunu tuzak olduğunu belirten Aydın, “Piyasa ekonomisi var. İsteyen istediği yerden alır, istediği yere satar diye bir tuzak var. Ben bunun böyle olmadığına inanıyorum. Kendi ülke ve bölge ihtiyaçlarımızı kendi sanayimizle çözmenin yolunu yöntemini bulmalıyız” diye konuştu.
Aydın özetle şunları söyledi:
“Bu krizle birlikte düştük, yaralandık. Diğer krizlerde düşüyor kalkıyorduk, sanki şimdi düştüğümüz yerden kalkamıyor gibiyiz. Fakat ağlayacak halimiz yok, yeni arayışlar, yeni çıkışlar yapmamız lazım. Bakanlığınızın dış ticaret performansını biliyoruz. Biz de başka pazarlara açılmak istiyoruz. Mesleki eğitim gündemde, mesleki eğitim olmadan bir yere gelemeyiz. Onun düzeltilmesi çabalarını destekliyoruz. Farkında olmadığımız ya da hayata geçiremediğiz bir konu var. Yerli üretim diyoruz, peşinden hemen ‘dünyada serbest ticaret var. Piyasa ekonomisi var. İsteyen istediği yerden alır, istediği yere satar diye bir tuzak var. Ben bunun böyle olmadığına inanıyorum. Ben kendi ülke ve bölge ihtiyaçlarımızı kendi sanayimizle çözmenin yolunu yöntemini bulmalıyız. Biz üniversite sanayi işbirliği, kümelenme gibi konulara kafa yoruyoruz. Gördüğümüz manzara şu, biz bunu yapabilir miyiz evet yaparız. Türkiye’de rüzgâr tribünü üretilebilir üretilir, metro araçları yedek parçaları yapılabilir mi, evet. Peki ne oluyor da üretemiyoruz. Parçaları bütün haline neden getiremiyoruz. Boşlukları neden dolduramıyoruz deyince devletin duruşu önem kazanıyor. Devletin ‘bunu bir şekilde kendi sanayicimle yapabilirim’ anlayışı önem kazanıyor. O zaman üniversitede okuyan öğrenci, çalışan hoca, TÜBİTAK, destekler, krediler, fonlar hepsi bir anda anlamlı hale geliyor. Bu bütünlüğü sağlayamazsak bunların hepsi oluyor, ama bir ürün ortaya çıkmıyor. Sistem entegrasyonu devletin desteği, sanayicinin üretim gücü ile üniversitenin ar-ge ve yenilik gücü buluşturmak durumundayız.”