ABD Korumacı Tedbirlere Sarıldı
Atılan bu adım, her fırsatta korumacılığa karşı söylemler geliştiren gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelere serbest ticaret yanlısı politikaları telkin ederken bile, ne zaman ihtiyaç duysalar korumacı politikalara sarıldığını bir kez daha gözler önüne serdi.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD), 20 Nisan 2017 tarihinde yayımlanan Başkanlık Bildirisiyle, çelik ithalatının ulusal güvenlik üzerinde bir tehdit oluşturup oluşturmadığının incelenmesi için 1962 yılına ait Trade Expansion Act’in 232. Bölümü (Section 232) kapsamında re’sen soruşturma başlatmıştı. Soruşturma neticesinde ABD Ticaret Bakanlığı’nın ABD Başkanına sunduğu raporun gizli olmayan versiyonu 16 Şubat 2018 tarihinde ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross tarafından kamuyla paylaşıldı. Ardından 1 Mart 2018 tarihinde ABD Başkanı, tüm dünyaya yönelik çeliğe karşı %25, alüminyuma karşı ise %10 ilave gümrük vergisi getirileceğini açıkladı.
Diğer ülkeler de korumacı tedbirlere yönelecek
Duruma tepki gösteren Türkiye Çelik Üreticileri Derneği (TÇÜD), ABD Başkanı’nın Section 232 kapsamında alması söz konusu olan korumacı tedbirlerin, küresel ticaret sapmalarına ve haksız rekabetin artmasına yol açacağını değerlendirmesinde bulundu.
Dernekten yapılan açıklamada, Türkiye ile ABD arasındaki ticarette, demir çelik ve hurda önemli bir yer tuttuğu vurgulanarak, 2016 yılına göre, 2017 yılında bu ürün grubunda ABD ile ticaretinde Türkiye yaklaşık 300 milyon dolar açık verdiği ifade edildi.
“2017 yılında ABD’ye geçen yıla göre borular dahil demir çelik ihracatımız %22 azalmıştır.” denilen TÇÜD açıklamasında, iki ülke arasındaki ticaretin ülkemiz aleyhine
geliştiği bir dönemde, yeni bir engelle karşılaşma ihtimalinin Türk çelik ihracatı bakımından tahrip edici sonuçları olacağına işaret edildi.
TÇÜD, konuyla ilgili şu görüşleri paylaştı: “Küresel çelik sektöründe kapasite fazlalığı ve bazı ülkelerin dampingli ihracat politikalarıyla küresel ölçekte rekabeti bozan uygulamalarına karşı tedbir almak varken, toptancı bir yaklaşımla yüksek oranlı genel
koruma tedbirlerine başvurma yaklaşımı Türk çelik üreticilerinin hak etmedikleri bir engelle karşı karşıya kalmalarına sebep olacaktır.
Bu mahiyette alınacak olan kararın demir çelik ürünleri ticaretinde trafik sapmalarına,
bölgesel yığılmalara, haksız rekabetin artmasına ve dolayısıyla diğer ülkelerin de korumacı tedbirlere yönelmesine yol açması kaçınılmaz olacaktır. Böyle bir kararın Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarına da aykırı olacağı değerlendirilmektedir.”
Bakanlık: Takipteyiz
Ekonomi Bakanlığı tarafından konuyla ilgili olarak yapılan açıklamada, gelişmelerin yakından izlendiği bildirildi. Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “ABD ve diğer ihracatçı
ülke/ülke grupları nezdinde gerekli girişimlerde bulunulmaktadır. Bu çerçevede Ekonomi Bakanımız Sayın Nihat Zeybekci, AB Ticaret Komiseri Sayın Cecilia Malmström
ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirmiştir. İki taraf, ilerleyen süreçte Dünya Ticaret Örgütü platformunda birlikte hareket edilmesi yönünde mutabakata varmıştır.”
Section 232
1962 ABD Ticaret Kanunu çerçevesinde gerçekleştirilebilen bir soruşturma olan Section 232 soruşturmaları, ithalatın ‘ulusal güvenlik’ açısından etkilerini araştırmayı ve tehdit tespit edilmesi halinde ithalatı engellemeyi hedef alıyor. Soruşturma, sanayinin veya kamunun başvurusu üzerine başlatılabiliyor ve maksimum 270 gün içerisinde neticelendiriliyor.
TÜRKİYE ÇİFT YÖNLÜ ETKİLENECEK
ABD’nin açıklandığı gibi tüm çelik ithalatına yüzde 25 oranında vergi uygulaması halinde, tanıyacağı istisnalar dışında, ABD’ye çelik ihraç etmek neredeyse imkansız hale
gelecek. Ancak ABD içerisinde de bu soruşturmaya ve olası vergilere karşı güçlü bir muhalefet var. ABD Savunma Bakanlığı dahi çelik ve alüminyumda ithalat vergilerine karşı çıkıyor. Bunu yıllar boyunca sürdürmesi mümkün görünmüyor.
Olası etkiler: ABD’nin ithal ettiği yıllık 30 milyon tonun üzerindeki çelik için dünyada bu kaybı dengeleyecek ek talep yaratılamaması yada üretimin bunu dengeleyecek oranlarda kısılamaması halinde, fiyatlar üzerinde baskı oluşacaktır. Türkiye ise, dünyanın en büyük hurda ithalatçısı ve en çok hurda ithalatını ABD’den yapan bir ülke olarak bu karardan çift yönlü etkilenecektir.
ABD’nin ilave çelik üretim ihtiyacı, ABD çelik sanayinin daha fazla hammadde (demir cevheri ve hurda) tüketimini de beraberinde getireceğinden, ABD’nin hurda ihracatı sıfırlanabilir, hatta ABD’yi hurda ithalatçısı konumuna getirebilir. Düşen global hurda arzı da hurda fiyatları üzerinde yukarı yönlü bir baskı oluşturabilir. Bu durum da en çok Türkiye’yi olumsuz yönde etkileyebilecek bir potansiyel taşıyor. SteelData
KORUMACILIK SÜREKLİLİK KAZANACAK
Güney Koreli ünlü iktisatçı Ha-Joon Chang, gazetemizin Ağustos 2015 sayısına verdiği röportajda, korumacılık politikalarına ilişkin oldukça dikkat çekici analizlerde bulunmuştu. Chang, gelişmiş ülkelerin bakış açısını şu ifadelerle özetlemişti:
“Gelişmekte olan ülkelere serbest ticaret yanlısı politikaları telkin ederken bile gelişmiş ülkeler, ne zaman ihtiyaç duysalar korumacı politikalar uygulamışlardır. Birincisi, gelişmiş ülkeler zayıf sektörlerini daha yüksek tarifeler ile korurlar. Örneğin ortalama sınaî tarife oranı bu ülkelerde %3 civarındadır. Fakat tekstil ve konfeksiyon gibi endüstrilerde tarife oranı çok daha yüksek olabilir (diyelim %10-15 civarında). İkincisi, bu ülkeler 1990’larda Kore, bugünlerde Çin gibi yeni rakiplere karşı gemi yapımı veya çelik endüstrisi gibi sektörlerde sözde ‘anti-damping’ tarifelerini kullanırlar.
Bu tarifeler ‘damping’ (bir malın üretim maliyetini karşılamayan bir fiyata satılması) konusunda bir delil ya da zarardan daha çok sadece şüpheye binaen empoze edilirler. Daha da ötesi, DTÖ tarafından yasaklanmış olmasına rağmen ‘sıfırlama’ uygulamasını
kullanmaktadır. Sıfırlamanın anlamı şudur: ABD söz gelimi Çin çeliği için uygulanan dampingin çapını hesaplarken; daha ucuz ürünleri ucuz kabul ederken, ABD ürünlerinden daha pahalı olan yan-kategorideki ürünlere de ABD ürünlerinden daha pahalı muamelesi yapmak yerine aynı fiyatta ürün muamelesi yapar. Bu ABD’ye dampingi daha geniş tanımlama imkânı verir.
Söylemeye bile gerek yok: Zengin ülkelerin hükümetleri kendi ekonomileri sorunla karşılaştığında korumacı politikaları saldırganca kullanırlar. Bu tür durumlarda zengin ülke hükümetleri pek çok gizli korumacı politikayı da kullanırlar. (…) Serbest ticaretin en iyi politika olduğuna dair söyleme rağmen kendi ülkelerindeki sorunları da dikkate
alarak; gelecek yıllarda zengin ülkelerde korumacılığın süreklilik kazanacağını görmeyi bekleyebiliriz.”
‘ÖNCE AMERİKA’ UYGULAMAYA KONMUŞTUR
Prof. Dr. Sencer İmer
Trump’ın aldığı son kararla ABD’ye yapılacak ithalatta demir çelik ve alüminyum ürünlerine uygulanacak olan %25 gümrük, Türkiye’den ABD’ye yapılacak bu ihracatı imkansız hale getirmektedir. Trump bu kararı ile Amerikan çelik ve alüminyum sanayisini korumak istemektedir. Yani daha pahalı da olsa Amerikan çelik ve alüminyum
sanayisi tam kapasite üretmeye devam etmelidir; bu sanayilerde istihdam ve üretim gücü korunmalıdır, sonucuna varabiliriz. Bunun adı korumacılıktır; diğer bir deyişle serbest piyasa uygulaması yoktur; rafa kalkmıştır. “Önce Amerika (Amerika firar)“ uygulamaya konmuştur. Bu da Başkan Trump’un seçilmeden önce Amerikalı seçmene verdiği “üretimi tekrar Amerika’ya geri getirme sözüdür”. Paradan para kazanmak, ucuz iş gücünün olduğu yerde üretip ABD’ye ithal etmek yolu; küreselcilik yolu kapanmış demektir. Esas olan üretim gücünü ABD’de tutmaktır ilkesi geçerli olmaktadır. ABD, Çin Halk Cumhuriyeti ile içinde olduğu rekabette üretim gücünü muhafaza etmeyi ilke olarak benimsemiş görünmektedir.
Küreselcilik yalanı sona ermiştir
Türkiye’nin ABD’ye sattığı demir çelik ürünleri ağırlıklı olarak inşaat demiridir. Türkiye, dünyanın en büyük hurda demir ithalatçısıdır. Türkiye bu ithal ettiği hurdayı pahalı olan elektrik enerjisi ile ergiterek inşaat demirine elektrik ark ocaklarında çevirmekte; bunu
da hurdayı ithal ettiği ABD’ye gemiler ile geri göndermektedir. Ayrıca Türkiye’de üretilen elektriğin %50’ye yakını ithal edilen doğal gazdan elde edilmektedir. Yani elde edilen katma değer çok düşüktür. ABD’ye ihraç etmeye değmez. ABD, inşaat demiri piyasası olarak devreden çıkmaktadır.
Şayet demir çelik ürünleri demir cevheri ve taş kömüründen üretilse idi -ki bunu yapabilen üç entegre fabrikamız var ve her üçü de devlet öncülüğünde kurulmuş olan Kardemir, Erdemir, İsdemir’dir; dördüncü bir entegre demir çelik fabrikamız yoktu. Çünkü ne devlet ne de özel teşebbüs böyle bir tesis kurmamıştır- o zaman demir çelik ihracatımız daha büyük bir rekabet gücüne sahip olurdu ve ABD’ye ihracatımız daha az
etkilenirdi.
Bir an önce yassı mamül üreten Erdemir gibi yıllık dört milyon ton kapasitede iki adet entegre demir çelik fabrikası kurmalıyız. Bu bizim bir Güney Kore veya Japonya olmamızı sağlayabilir. Özetle Trump’ın politikasından ders çıkarıp üretimi Türkiye’ye kaydırmalı, gerekli yatırımları yapmalı, ‘Önce Türkiye’ diyerek gerekiyorsa yerli üretimi gerekli gümrük duvarları ile ko