Mehmetçik bir kez daha tarih yazıyor… Sınırlarımızın emniyetini sağlamak amacıyla Afrin üzerinden başlayan harekat, başarıyla devam ediyor. Bu çetin mücadele bir kez daha gösterdi: Türkiye öyle bir coğrafyada bulunuyor ki, he an dikkatli olmak, stratejik önemini iyi kavramak ve buna göre tedbirler almak zorunda.
Bu tedbirlerin başında; gerek insan kaynağı gerekse de kullanılan silah, mühimmat ve araçlar gibi milli ve yerli olması gereken en hayati unsurlar geliyor.
Savunma gücünün sağlam tutulması ve bunun pekiştirmesi büyük önem arz ediyor. Zaten son yılların kritik alanlarından olan bu sahada çok önemli mesafeler geride kaldı. Sanayimizin desteğiyle, kamunun bu alanda uyguladığı politikalar iyi bir yolda olduğumuzun kanıtı.
Helikopterimiz, tankımız, insansız hava araçları ve buna eklenebilecek daha birçok başarılı çalışma, ‘bize ait olmalı’ düşüncesinin en bariz göstergeleri. Daha önce de vurgulamıştık; üretim ve ekonomik güç, uluslararası rekabet ve siyasette ülkelerin elini güçlendiren, söz sahibi olmasını sağlayan kavramlar. Üretim ne kadar güçlü olursa o derece söz sahibi konuma geliyorsunuz.
Böylesine büyük bir mücadelede kendi ülkenizin, dışa bağımlılığı ortadan kaldıran hamleleri başarıyı artırıyor.
Günümüzde savunma ve havacılık alanında kazanılan irtifada, hiç kuşkusuz yardımcı sanayinin kayda değer rolü var. KOBİ ağırlıklı bu tabloda gurur veren projelerin yükselmesinde Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın yolu açması en önemli etken.
Müsteşarlık, yerli sanayi firmalarının imkan ve kabiliyetlerinin kullanılması, ihracat yoluyla uluslararası rekabet güçlerinin artırılması ve teknolojik iş birliği, yatırım ve Ar-Ge imkanları amacıyla yürütülen planlanan Sanayi Katılımı/Offset uyguluyor.
Uzun yıllara dayanan tecrübeyle atılan adımlar, Türkiye’nin yüz akı birçok firmanın yükselmesine vesile oluyor.
Artık, ‘dışarıdan gelmese de oluyor’ diyebileceğimiz dönemdeyiz.
Bin yıldır bu coğrafyada biz varız. Bundan sonra da olmaya devam edeceğiz. Üzerimize ne kadar gelirlerse gelsinler, tarihin bize yüklediği sorumluluk, düşündüğümüzden de büyük ve ötede.
Türkiye sadece Türkiye’den ibaret değil.
Türkiye; Arakan’da, Bosna’da, Kafkasya’da, Somali’de. Mazlumların olduğu her yerde…
Afrin Harekatı ve ülkemizin bölünmez bütünlüğü için şehit olan kahramanlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.
Yükselmek kendi ellerinde
İnşaat sektöründe büyük projeler yükseliyor. Konutlar, alış veriş merkezleri, şehir hastaneleri, havaalanları… Listeyi uzatabiliriz. Asansörler de bu ekonomik faaliyetin vazgeçilmez bir unsuru. Hiç bindiğiniz bu araçların markalarına dikkat ettiniz mi?
Maalesef tablo iç açıcı değil. İthalat; yılda 300 milyon dolar gibi bir rakamı alıp götürüyor. Yerli üretim asansörlerde ise kırmızı etiketli problemi yaşanıyor.
Sorunlar giderek büyüyor. Bu durumu masaya yatırmak amacıyla bir grup firma, STK ve kamu temsilcisi OSTİM’de bir araya geldi.
Detaylı dosyamızda yer verdik. Sektörü bekleyen tehlikelerin başında; cıvatayı bile yurtdışından getiren küresel firmaların, güçlü mali yapıları ve marka değerlerinden dolayı nitelikli çalışanları ve bu gidişle firmaları taşeronlaştırması süreci geliyor.
Asansör üreticilerinin engelleri aşması, rekabet gücünü elde etmesi ve uluslararası nitelik kazanabilmeleri için tek reçete; kümelenmedir. Her alanda yerli ve milli üretime, markalaşmaya vurgu yapılırken asansör sektörü buna kayıtsız kalamaz.
Sorunlarını çözmek, yükselmek kendi ellerinde. Bunu yapmak zorundalar. Milyonlarca doların dışarıya akmasına izin vermemeliler ve bu gidişe dur demeliler. Tersi olursa; kendilerinin de belirttiği gibi uluslararası markaların taşeronu ve tabela taşıyıcısı olmaktan kurtulamazlar.
Asansörde de milli markalarımız çıkamaz mı? Bu zor değil…
“Hiç kimse başarı merdivenine elleri cebinde tırmanmamıştır. ”
Keth Moor Head