Yerlileştirme, bilindiği üzere Türkiye’nin en önemli gündemi… Siyaset, sanayi, akademisyenler ve birçok kesim; sürdürülebilir kalkınma ve yüksek refah düzeyi için markalaşma başta olmak üzere ülkemize ait özgün üretimlerin üzerinde duruyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından açıklanan Yeni Ekonomik Program’ın (YEP) maddeleri arasında ekonomik dönüşümde ‘yerlileşme’ başlığı dikkat çekti. Cari açığın düşürülmesinde başat role atıfta bulunan Bakan Albayrak, “Ekonomimizin yabancı tasarruflara bağımlılığını kalıcı olarak azaltacak ve cari açığın milli gelire oranını yüzde 3’ün altına düşürecek ihracat, turizm ve sanayi ürünlerinde yerlileştirmeye dayalı bir ekonomik dönüşümün temelleri atılacaktır.” dedi.
Özellikle sanayi ürünlerinde yerlileşme noktasındaki çabaların savunma ile önemli seviyelere geldiğini biliyoruz. Ancak bu çabaların yüksek katma değer içeren diğer alanlarda geliştirilmesi ve bunun sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması gerekiyor.
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında başlayan yerli üretim örnekleri devam edemedi. Çokça yazdık; uçak, otomobil, silah gibi kritik üretimlerin ancak ve ancak uzun vadeli planlamalarla olabileceğinin altı, işin uzmanları tarafından kalın çizgilerle çizildi.
Devletimiz, zor dönem olarak tarihe geçen, ülke ekonomisinin sıkıntılar içinde olduğu 70’lerde; ithalata bağımlılığı azaltma, milli, güçlü, yaygın ve hızlı sanayileşme yolunda birtakım adımları attı.
Ancak bu adımlar da gerek siyasi gerekse ekonomik operasyonlarla akamete uğratıldı.
Hep Güney Kore örneği veriliyor. O yıllarda neydi? Şimdi ne durumda? sorularının yanıtlarında karşımıza iki önemli madde çıkıyor: 1. Devlet politikası 2. Halkın tüketim alışkanlıkları ile meseleye sahip çıkması.
Yani hem devletin düzenlemeleri ile hukuki altyapının sağlam temeller üzerine oturtulması ve kamu alımlarıyla kendi markalarına olan tercih, hem de geleceğini korumak ve güçlü bir ekonomiyle refah düzeyini yükseltme bilincindeki toplum; ‘Bizim ülkemiz ve bizim markalarımız’ düşüncesi. O nedenledir ki bugün dünya genelinde Uzakdoğu’da mucizeye imza atan ülkelerden yayılan teknoloji devlerinin ciroları ve markalarının katma değeri devasa büyüklüklere denk geliyor.
‘Ufuk’ kelimesi şöyle tarif ediliyor: Düz arazide veya açık denizde gökle yerin birleşir gibi göründüğü yer, çevren, anlayış, kavrayış, görüş, düşünce gücü, ihata.
Ekonomik kalkınma da anlayış, kavrayış, görüş, düşünce gücünün birleşmesiyle geliştirilebilir. Sanayileşmek ise yine bu tanımda yer aldığı üzere ‘anlayış’ meselesidir.
İşte bundan hareketle bu sayımızda yerli üretimin güçlenmesi amacıyla Yerlileştirme Destek Fonu’nu gündeme getirdik. Bu yöntemde; ithal edilen kalemlerin en başından başlayarak; Türkiye’ye gelen ilgili ürün tam anlamıyla yerlileşene kadar, gümrük vergisi üzerinden bir rakamın fona aktarılması, bu kaynağın TÜBİTAK, KOSGEB gibi kuruluşlarca yönlendirilerek ürün yerlileşene kadar devletimizin öncülüğünde çalışma yürütülmesi talep ediliyor.
Bir ülkenin bağımsızlığının ekonomik olarak gücüyle bağlantılı olduğu, bunun da teknoloji geliştirme ve markalaşmayla perçinleneceği net. Cumhurbaşkanımızın, “Günümüz dünyasında gerçek anlamda bağımsızlığın birinci şartı; teknolojiyi tasarlayan, geliştiren, üreten ve ihraç eden ülke konumuna ulaşmaktır. Teknoloji konusunda sadece kullanıcı olarak kaldığımız sürece, hiçbir alanda özgürlüğümüzü garanti altına alamayız.” sözü de buna işaret ediyor.
Son dönemlerde ülke olarak maruz kaldığımız küresel girişimler ortada. Devlet politikası haline dönüşmeye başlayan yerlileşme hedefini benimsemek ve geleceğe karşı sorumluluğumuz için hiç durmadan çalışmak şart.
İthalata bağımlılığı azaltma, milli, güçlü, yaygın ve hızlı sanayileşme tıpkı Güney Kore’de olduğu gibi toplumun tüm kesimlerince kabul görmelidir.
Üretimde olduğu kadar, bunu yükseltecek olan anlayışımızın, bakış açımızın da yerlileşmesi şart!
“Çok fazla bağımlı olmuşuz; cep telefonlarından beyaz eşyaya kadar.
Bunu, ‘Biraz daha seyredelim’ derseniz, kaybedeceğiniz şeyler çoğalacak.
Milli marka çıkarmak için kararlı devlet politikasına ihtiyaç vardır.”
Prof. Dr. Sedat Çelikdoğan