Adres :
100. Yıl Bulvarı No:101/A, 06374 OSTİM/Ankara-TÜRKİYE Telefon : 0 312 385 50 90 Faks : 0312 354 58 98 E-Posta : korhan@ostim.org.tr

Bataklığı üretimle kurutabiliriz…

Orhan AYDIN
02 Mayıs 2016 11:38

Bu yıl ilk kez “yoksullukla mücadelede girişimciliğin önemi” konulu bir panele Ostim olarak ev sahipliği yaptık. Ve bununla hiç değilse niyet olarak yoksulların ve yoksullukla mücadele eden kuruluşlarımızın yanında severek yer aldık.

Yoksulluğu önlemeye yönelik etkinliklere gönüllü olarak önderlik eden Yoksullukla Mücadele Vakfı Başkanı Sayın İbrahim Ateş’e ve yöneticilerine teşekkür ediyoruz.

“Yoksullukla mücadele” dediğimiz zaman gerçekten üstünde çok durmamız gereken, çok çalışmamız gereken, her cephesiyle üzerinde çok kafa yormamız gereken bir konudan söz ettiğimizi düşünüyorum.

Tabi bu işin mücadelesine soyunmuş bunu kendisine görev edinmiş çok değerli kuruluşlarımız var. Bunlardan biri de kendileri ile yakından tanıştığımız ve faaliyetlerini izlemeye çalıştığımız Yoksullara Yardım Vakfımız (YOYAV) Ankara’da bu kutsal görevin liderliğini yürütüyor.

Biz de onların yaptığı bu çalışmalara ucundan- kenarından katkı vermeye çalışıyoruz. Daha doğrusu; hani hep bir hikâye vardır; örnek bir hikâyedir. Herkes farklı şekilde anlatıyor, ben de bildiğim şekilde anlatmak istiyorum: Hz. İbrahim (A.S), ateşe atıldığında bir güvercin çöp taşıyor gagasıyla ve bunu ateşin üzerine bırakıyor. Oradakiler diyorlar ki, “yanan ateşin içinde bu bir çöpün kıymeti yok. Yani bu ne alevi ne çoğaltır ne azaltır.” Güvercin diyor ki, “benim niyetim ve tarafım bu, benim niyetim belli olsun.” Başka bir güvercin de aynı ateşe gagasıyla su bırakıp geçiyor. Ona da “bu bir damla su bu ateşi söndürmez yani buna bir faydası da olmaz” diyorlar. O da diyor ki; “benim elimden gelen bu ve benim tarafım ve niyetim belli olsun.”

Aslında düşündüğümüz zaman pratik olarak belki gündelik hayatımızda bu yoksulluğun belki gözlemcisi olabiliyoruz. Varlıklı insanlar belki yoksulluğun farkında olamayabiliyorlar. Çünkü eğer varlıklılar bunun tam sorumluluğuna sahip olsalardı zaten yoksulluktan söz etmek mümkün olmazdı.

Bu bireyler için, aileler için, toplumlar için de böyle; ülkeler için de böyle. Dünyaya baktığımız zaman varlıklı ülkeler var, yoksul ülkeler var. Bir tarafta milyar dolarlardan, gökdelenlerden bahsederken öbür tarafta Afrika’da aç insanları medya aracılığı ile yakından seyredebiliyoruz.

Etkilendiğim bir kitap var elimde; kitapta gökdelenlerin orta yerinde bir Afrikalı; bir deri bir kemik kalmış… Kitabın adı ‘’gelin bu dünyayı değiştirelim.’’ Gelin bu dünyayı değiştirelim… yani bir yerlerde yanlışlık var; yani birisi varlık içerisinde hayatını sürdürürken birisi de yiyecek ekmek ve hayatını idame ettirmenin mücadelesini veriyorsa, gerçekten de bir yerlerde yanlışlık var, bir yerlerde hatalar vardır. Birkaç yıl önce Birleşmiş Milletler’in “Global Compact” diye bir programına katıldık. Ben kendim katılmıştım o programa. Konunun uluslar arası kuruluşlarda teorik olarak tartışıldığına tanığız. Bir taraf böylesine yoksul, diğer taraf böylesine varlıklı ise birlikte yaşanan bu dünyanın düzeni de bozulur. Çünkü aç insan isyan eder; birilerinin yolunu keser; hayatını devam ettirmek için kendisine yol ve yöntem bulur ve bu da hiç kimsenin hoşuna gitmez. Peki, bize düşen görev nedir? Biz bir üretim bölgesiyiz. Biz üretimden anlarız ve insanlara şunu söyleyebiliriz:

Yoksulluğun en önemli çarelerinden biri insanlara üretim yapmayı, çalışmayı öğretmektir.
Çünkü insanlar sadece boş bir mideyle dünyaya gelmiyorlar. Aynı zamanda iki eli, iki gözü ve diğer fonksiyonları ve tabiî ki beyinleri ile geliyorlar… Yani midesi var ama birçok da geliştirebileceği, kullanabileceği yetenekleri var. Allah insanları yaşaması ve yoksulluğunu gidermesi için yeterli donanıma sahip olarak yaratıyor. Onlara fırsat sunmak, kabiliyetlerini geliştirmek ve ürettikleriyle onurlu bir şekilde yaşamalarını tasarımlamamız gerektiğini düşünüyoruz.

İnsanlar bir yerde otursun, sonra birileri götürsün onlara paket dağıtsın ve onlarda böylece hayatını devam ettirsin. Bu yolun doğru bir yol olmadığını düşünüyorum. Herkesin çok kullandığı bir Çin özdeyişinde olduğu gibi; “balık tutmasını öğreterek’’ insanların hayatlarını onurlu bir şekilde yaşamasının yolunu ve yöntemini bulmamız gerektiğini düşünüyorum.

Sonuç olarak; yoksulluk toplumun manevi varlıklarını içine çeken bir bataklık gibidir. Kurutmanın yolu tek tek insanlara hazır yiyecek ve yardım paketi dağıtmak değildir. Bu bataklığı üreterek; üretimi ve çalışmayı kitlelere öğreterek kurutabiliriz…

Yazara ait diğer köşe yazıları