Türkiye’de raylı sistemlerle ilgili ciddi bir talep var. Ülkemizin gelişmişlik düzeyiyle bütün şehirlerde yoğunluğun artması nedeniyle raylı sistem talebi de hızla artıyor.
Bugüne kadar 12 farklı dünya markası Türkiye’ye raylı sistem satmış. Bunların hepsinin tedariği, sürdürülebilirliği, ömür boyu bakımları vb. hepsi sorun. Burada bir politika belirlenmemiş. Oysa şuanda burada bir fırsat görünüyor. Yerli otomobilde yapamadığımız üretimi raylı sistemlerde yapabilecek duruma geldik.
OSTİM, Ankara Metrosu’nun ihalesiyle başlayan süreçte, Türkiye’deki raylı sistemle ilgili kim ne yapıyorsa hepsini bir araya getirdi. Rahmetli Prof. Dr. Sedat Çelikdoğan sağolsun; raylı sistemle ilgili Türkiye’nin bütün oyuncularını topladık. Ve gördük ki; Türkiye’nin potansiyeli düşündüğümüzden çok çok daha ileride. ‘Türkiye bu potansiyeli neden kullanmıyor, ihtiyaçlarını yerli imkanlarla karşılamıyor?’ sorusuna cevap aradık. Buradan bir küme oluşturduk. Bu küme sayesinde de ülkemizin kendi hafif metro aracını, metro aracını, hızlı treninin belli bir kısmını yapabileceği ortaya çıktı.
Firmalarımızın yaptıkları, hayata geçirdikleri projeler de keşfedilince, hepimizin özgüveni çok arttı. Türkiye şuan tamamının yerli üretilmesini, hafif metro aracı, metro aracı, hızlı trende de yine yüzde 80’e kadar yerli yapımını konuşuyor. Sıfırdan bu noktalara çok kısa sürede gelmek sektörde bir devrimdir. Aynı zamanda Türkiye’nin itibarını ve yabancı firmalar nezdindeki duruşunu da çok değiştirmiştir.
Yabancı firmaların bakış açısı ‘Türkiye’ye nasıl mal satarız?’ pozisyonundan, ‘Türkiye’de nasıl işbirliği yaparız?, Türkiye’deki pazarda yerli firmalarla birlikte nasıl projeler yaparız?’ pozisyonuna döndü; buradan da Türkiye’deki bütün firmalara eşleşme oldu. Dünya firmalarının hemen hemen hepsi Türkiye’de kendine partner buldu. Birçok işi buradaki firmalarla birlikte yapmaya başladılar.
Devletin politikalarında netlik olmalı
Yerli firmalarımız belediyelerin ihalelerine bizzat girebildiler, bu alanda ciddi bir mesafe kat edildi. Bu mesafede ARUS’un çok büyük bir etkisi oldu. ARUS’u kuranlara, emek verenlere; başta rahmetli Prof. Dr. Sedat Çelikdoğan hocam olmak üzere, OSTİM camiasına ve ARUS’un tüm üyelerine çok teşekkür ediyorum. Büyük bir başarı hikayesi yazarak bir dönüşümü gerçekleştirdiler. Artık Türkiye, kendi metro araçlarını, hızlı trenlerini, tramvaylarını kendi ülkesinde yapabilecek durumda. Teknik kısmında sorun kalmadı! Sadece devletin duruşunu ve yerli firmalara güvenini sağlam tutmasına kalıyor iş. Devlet politikası, sıkı durmayı gerektirir. Yine boşluklar var. ARUS olarak bu politikadaki açıklıkların, yazılan şartnamelerdeki yerine getirilmeyen hususların ciddi takipçisiyiz.
Ankara Metrosu’ndaki Çinli firmanın taahhüdünü yerine getirmemesinin, Güney Koreli firmanın Türkiye’de yaptığı işlerde verdiği sözleri yerine getirip getirmediğinin peşinde olacağız.
Sektördeki bu gelişmeler, yerli firmaları yatırıma yöneltti. Talep karşılamak üzere politikalar geliştiriyorlar. Hem Bursa’daki hem Ankara’daki firma bu işe bütün enerjisini verdi. Fakat devletin politikalarında tam bir netlik yok! ‘Ben bunları yapayım ama sen her an beni yolda bırakabilirsin!’ kaygısını atamıyorlar. Ancak herşeye rağmen yerli ve milli düşüncelerle yatırım yapmaya devam ediyorlar. Bunun da bereketi olarak başka fırsatlar çıkıyor. Örneğin Ankaralı firma bir Alman firmasıyla
beraber Bangkok’un metro ihalesini aldı. Bunun da yüzde 51’ini Türkiye’de yapma şartını da kendisi
koydurdu. Türkiye’ye iş getirdi aynı zamanda. Bütün bu çabaların sonucunda başka bereketli sonuçlar da çıktı. Daha fazlada çıkacaktır.
Dünyada her şeyi kendim yapacağım diye bir şey mümkün değil. Tasarımın ve sınai mülkiyet haklarının size ait olması önemlidir. Gerektiğinde yabancının ürününü de kullanabilirsiniz. Katma değer dediğimiz kavram bu sırada konuşuluyor.
Tasarımın, sınai mülkiyetin Türkiye’deki bir firmaya ait olan ürünün çok farklı bir şey olduğunu söylemeye çalışıyoruz. Türk firmaları bu anlamda teknik bilgi olarak da çıtayı yükseltti. Yabancılar da, ‘Evet Türkiye’de bunu yapacak firmalar var. Türkiye’de ben de iş yapmak istiyorsam onlarla birlikte yapmalıyım’ düşüncesiyle hareket etmeye başladı. Daha önceden tam tersi bir tablo ile karşı karşıyaydık; ‘Bir şey yapılacaksa ben bu işi alırım, o benim taşeronum olur, ben ona nasıl yapılacağını
tarif ederim, resmini veririm o bana fason olarak çalışır.’ Bu noktadan farklı bir duruma geldik.
Türkiye’nin en çok alım yapan kurumu Metro İstanbul A.Ş. Türkiye’nin en büyük metro talebi burada gözüküyor. Yerli-milli ürünlere karşı son derece duyarlı bir ekibi var, teşekkür ediyoruz. Kendi ürettikleri bir metro aracı var. Tamamen kendi tasarımları, kendi üretimleri.
18 adedi İstanbul hatlarında gayet başarılı bir şekilde çalışıyor. İlave olarak 50 adet daha aynı araçtan yaptırmak istiyorlar. Çünkü memnunlar. Hiçbir sorun yok. Türkiye’de bir çığır açtılar. Bu birikimleri bir araya getirip yeni alınacak araç alımları yerli firmalarımızın üzerine kurgulanmalıdır.
İstanbul için yapılacak politika; Türkiye’de raylı sistem sektörünün de politikası oluyor. Dolayısıyla bugüne kadar getirdiğimiz, oluşturduğumuz bu birikimi sadece İstanbul olarak değil Türkiye ve gelecek için düşünmek şarttır. Sadece İstanbul’u düşünerek bazı şeylerden fedakarlık yapma noktasına gelebiliriz. Burada da İstanbul’u dikkatli olmaya davet ediyoruz. Yerli ve milli üretimin geleceğini iyileştirecek istikametten çıkmamalıyız.
Burada tecrübeli olan belediyelerden yararlanmaları lazım. Kendi başlarına yabancıların ürününü seçip şartname hazırlamak kolaycılığından, bunu daha önceden yapmış olan Metro İstanbul A.Ş. gibi tecrübeli kuruluşlardan destek almalılar. Yoksa anında yabancıya dönebiliyor iş. Siz yabancının ürününden başlarsanız, şartname de otomatik olarak yabancıya göre şekilleniyor. İş yabancıya gidiyor. Hayatında ilk defa metro ihalesi yapan bir belediye kendi başına bırakılmamalı. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı bence bu konuda bir uzmanlık oluşturmalı. Bu tip ihaleler o uzmanların onayından geçmeli. Hayatında ilk defa metro alan bir belediye, şartnameyi nereye göre yazıp çizecek?
Söz konusu çalışmalarda ARUS’un emeği var. Biz Türkiye’deki bütün bu alanları, satanları, tasarlayanları bir araya getirdik. Birbirimizle bilgi paylaştık ve herkes bu ortak bilgi havuzuna sahip oldu. Karar vericiler üretim gücünü çok net görebiliyorlar. Üreticiler, istek ve taleplerin direkt geri dönüşlerini alabiliyorlar. Şu anda sektörel bilgi ve strateji havuzu oluştu ARUS’ta.
ARUS modelini haberleşme teknolojilerine uyarlamaya çalışıyoruz. Yüzde 45’lik yerli katkı yazılmış, aynı film burada da var; ‘Yapan yok, aradık bulamadık.’ diyorlar. Aynı film. Şimdi burayı değiştirmeye savunacağız. Burada bir milli takım kuracağız ve bu takım sektörde Türkiye’nin potansiyelini ortaya çıkaracaktır.