“Yerli malı üretelim, yerli malı tüketelim. Ürettiğimiz mallara Türkçe isim verelim. Hem dilimiz hem malımız yaşasın” sloganı ile Türkiye Kamu-Sen’in başlattığı ve Ostim’de basın duyurusu ile ilan edilen kampanyaya sahip çıkıyoruz. Yerli üretimin ve sanayinin merkezi olarak bu yaklaşımı KOBİ’lerimiz adına destekliyoruz.
Elbette yerli ürün tüketmeliyiz… Ama bundan daha da önemlisi yerli ürün üretebilmeliyiz. Peki, ürünlerini bize satan küresel firmaların kendi ülkelerinde geçirdikleri süreci biliyor muyuz? Ülkelerinde o üretimi yapabilmeleri için harcadıkları çabaları, gösterdikleri duyarlılıkları bir an için bizim de hissetmemiz gerekiyor.
Bu süreçleri geçmeden bir anda her şeyi kendimiz yapmaya soyunamıyoruz. Ama bir şeyleri üretemez ve ürettiklerimizin de kıymetini bilemez isek, o zaman geleceğimiz hakkında ciddi tereddütler yaşamaya başlarız; insanlarımızı işsiz ve aç bırakırız ve bu insanlar da tehdit oluşturur; huzursuz bir toplumda yaşamak zorunda kalırız.
Ben olayı çok somutlaştırmalım istiyorum. Bizim sektörel dış ticaret şirketimiz var. Bu şirket Ostim’de üretilen ürünlerin yurtdışına satılması ile uğraşır.Bu süreçte biz nelerle karşılaşırız? Ostim’de üreterek sattığımız bazı ürünleri Türk tüketici, satın alıcı kurum çok benimsemez, güven duymaz.
Sırf Ostim’de, Türkiye’de yerli sanayici tarafından üretiliyor diye. Kuşku ile bakarlar. Ama biz aynı ürünleri İtalya ya da Amerika’ya gönderir, paketini ve ambalajını kutsallaştırır(!), yeni bir görünüme sokarsak, o zaman iş değişir.
Örnek olarak bir iş makinesine ait şaft Ostim’de bir firmadan 32 dolara satın alınabiliyor. Bedeli budur. Siz bunu beğenmez, “Ben bunun orijinalini istiyorum, Avrupa’sını istiyorum” dediğiniz zaman bizim üretici bunu İtalya’ya gönderiyor 32 dolara, sonra orada bir ambalaja giriyor ve 162 dolara yabancı ürün olarak Türkiye’ye satılıyor. Başka bir örnek; iş makinelerine Ostim’de üretilen bir çeşit kompresör. Ostim’deki bedeli 110 dolardır. Ama “Bunun Avrupa’sını istiyorum” dediğinizde bunun kutsanması(!), İtalya’ya gitmesi, yeni bir marka ve ambalaja girmesi gerekiyor.
Dışarıya 110 dolara çıkacak ve 480 dolara İtalyan malı olarak alacaksınız. Eğer, amerikan malı olarak alırsanız 1200 dolar ödeyeceksiniz.
Böyle bir çelişkimiz, böyle bir kompleksimiz, böyle bir yanlışımız var.
Aslında biz bütün değerlerimizi, katma değerimizi, kaynaklarımızı bir başka ülkenin hizmetine nasıl gözü kara sunabildiğimizin farkında mıyız?
Kendi ülkemizin ürünlerine güvenmeliyiz, kendi insanımıza güvenmeliyiz ve belli bir süre bunun kahrını çekmeyi de göze almalıyız. Üretimde aşama akşamdan sabaha olacak iş değildir.
Araştırma-geliştirmesi yapılacak, teknolojisi yerleşecek. İstediğiniz anda olmaz. O zaman hiç bir şey yapmanıza gerek yoktur. Zaten dünyada hepsi üretiliyor.
Yüksek fiyatla dışarıdan ürün satın alındığında başkalarının istihdamına, başka ülkelerin gelişmesine, başka ülkelerin ar-ge’sine kendi cebimizden destek veriyoruz demektir.
Kamu kurumundan bir vatandaş, alıma çıkarken “acaba benim ülkemde bu üretiliyor mu?” Diye sorması lazım. O da yetmez; ihale şartnamesini yazarken “acaba bu yerli sanayici bu ihaleye nasıl katılır” diye de düşünmeli.
Hatta yerli sanayici bu ürünü üretemiyorsa “acaba ben bunu sanayicimize nasıl ürettiririm” diye kafa yormalı. Öğretim üyemiz, öğretmenimiz “benim mezun ettiğim kişi bunu nasıl üretebilir?” diye düşünmeli.
Bizim ülkemizde “Piyasa ekonomisidir… Herkes istediği yerden alır istediği yere satar” deniyor. Bu fikir küresel sermayenin felsefi tuzağıdır. Amerika’da da Almanya’da da gerçek böyle değildir. Öyle istediğini istediğin yerden alıp satamazsın. Herkes kendi sanayisini, kendi sermayesini, kendi şirketini, kendi ülkesini son noktasına kadar düşünüyor.
Eğer kendi ülkesinde üretemiyorsa, başka yerden alan adama diyor ki o zaman ben senden satın alacağım zaman ya yerli bir firma ile anlaş, ya da yüzde 30-40’ını benim ülkemde üret diye bir dizi yaklaşımda bulunuyor.Yani yurtdışından bunu kayıtsız şartsız almak en son çaredir.
Her şeyi her yerden alırsanız kaynaklarımız boşuna harcanır. Türk halkının böyle bir lüksü yok. Bunu yaparsınız insanlar işsiz kalır, aç kalır, sonra da ramazan paketleri ile gıda paketleri ile bu insanlara yardım dağıtırsınız. Bu onurlu bir yaşama şekli değildir. İnsanlara iş bulacaksınız, üretim yaptıracaksınız, aş vereceksiniz ve böylece insanlar toplumda onurlu bir şekilde yaşayacaklar. Bunun aksi felaket olur.
O nedenle yerli üretimi, yerli malı ve Türkçe kullanımını gündeme getiren ve destekleyen kuruluşlarımıza teşekkür ediyoruz. Türk malı ve Türkiye’de üretilen ürünlerin tüketilmesine yönelik bilinçlendirme gayreti sürekli olarak gündemde tutulmalıdır. Bu kampanya ülkemizin ve halkımızın geleceği için son derece önemlidir.