“Amaç İyi Olursa Gidemeyeceğiniz Yer Yok"
İbrahim Karakoç ismi denildiğinde akıllara çıraklık eğitimi geliyor… OSTİM’i yakından tanıyanlara sorulduğunda, Karakoç, bölgenin, yoğun çalışma ve yapılaşma yıllarındaki rolüyle de anlatılır. 1973 yılından itibaren yaklaşık 24 yıl OSTİM Yönetimi’nde hizmet veren İbrahim Karakoç, bu görevleriyle birlikte sanayinin istediği nitelikli işgücünün şekillendiği çıraklığa, Çırak Eğitim Öğretim Vakfı çatısı altında gönül veriyor.
Karakoç, merhum Cevat Dündar ile merhum Turgut Özal’ı sorduğumuzda her iki ismi hayır dualarıyla yad ediyor. İbrahim Karakoç, Dündar için, “Başlamak hakikaten çok zor bir şey. Düşünmek, hayal etmek, kurmak, hayata geçirmek, onu yapmak için teşebbüs etmek… Cevat Bey’in bugünleri görmesini isterdim.” derken, bölgeye katkılarını dile getirdiği Özal içinse, “Rahmetli Özal’a ayrı bir dua edelim, Özal’ı bu duaların içerisinde ayrı tutalım.” diyor.
‘7 güzel adam’ olarak nitelediği 1967 yılında yola çıkan kurucuların ufkunun bugünün OSTİM’inin yolunu çizdiğini aktaran Karakoç, “Amaç iyi olursa, düşünce iyi olursa, gidemeyeceğiniz, varamayacağınız bir yer yok. Yeter ki sizin düşünceniz, amacınız iyi olsun.” dedi.
İbrahim Bey sizi tanıyabilir miyiz?
1942 yılında Ankara’da doğdum. Tahsil hayatımı bitirdikten sonra sanayiye başladım. Oto boya ve kaporta üzerine iş yerim vardı. Turan Çiğdem Başkanımız ile Büyük Sanayi’de dükkan komşusuyduk. 1973’den sonra Turan Bey Başkanlığındaki Yönetim Kurulu’na girdim. 1992’nin Mayıs ayına kadar görev aldık. O dönem içerisinde imar çalışmalarını tamamladık.
1960’lı yılların başında Ankara’daki ilk sanayi siteleri; barakalar halinde 15-20 metrekarelik, 30 ile 120 dükkandan oluşan Soğukkuyu, İtfaiye Meydanı, Yeni Sanayi, Büyük Sanayi, Ata Sanayi, Demir Sanayi idi.
Şimdi siz bir taraftan başkentte olacaksınız, diğer taraftan başkentin sanayisi olacak ve ihtiyaçlarını tespit edeceksiniz, Ankara’nın toplam iş yeri sayısı 480-490 tane olacak. İhtiyaç kendisini o kadar göstermeye başladı ki, “Beni bir yerlere atın, bir yerlere götürün.” diye bas bas bağırıyor, bunu gören bir tane göz çıkmıyor.
7 GÜZEL ADAM BİR ARAYA GELİYOR
Bu kabuktan bir dışarı çıkmamız gerekiyor, bu kabuğu kırmamız lazım. Bu kabuğun kırılmasını hisseden kişi Allah bin kere razı olsun, yattığı yer cennet mekan olsun Cevat Dündar’dır. Nerede hissediyor? Demirciler Yapı Kooperatifi’nde hissediyor, Demir Satış Kooperatifi’nde hissediyor, Esnaf Kefalet’te hissediyor, Siteler’de satışında hissediyor.
1967 yılında Cevat Dündar, Mehmet Gönen, Bayram Yakup Özcan’ın da aralarında olduğu 7 kişilik bir kooperatif kuruluyor. Yani mesleği demircilik olan ‘7 güzel adam’ bir araya geliyor.
Cevat Dündar’la nasıl tanıştınız? Kendisi nasıl biriydi?
Cevat Bey’i 1969 yılında tanıdım. O zaman bütün sanayilerde bir sanayi sitesi yapı kooperatifinin kurulacağı anlatılıyordu. “Buralara üye olun, gelecekte imkanlarınız olacak, küçük dükkanlardan büyük dükkanlara geçeceksiniz.” ifadeleriyle esnaf teşvik ediliyordu. Zaten esnaf da dediğim gibi büyük iş yerlerine susamış. Ata Sanayi’de İtfaiye’nin yanında Demirciler binası vardı. Oranın ikinci katında kayıt alınıyordu. Ben de aynı yıl kooperatife üye oldum. Cevat Bey herkesi kucaklar, “Kuzum iyi ki kayıt oldun, etrafınızda ki eşinizi, dostunuzu, arkadaşınızı getirin.’’ derdi.
1969-1972 arasında Ergazi, Macun, Yuva ve İvedik köylerinde arazi alınıyor. O zaman buralar hep tarla. Arazilerin, tarlaların alındığı duyuluyor, duyuldukça da üyeler geliyor kayıt oluyor. Arsa alımında bu kişilerin çektiklerini ben biliyorum. Yani bu kadar sıkıntılı bir yer… 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na baktığımız zaman istimlak yetkiniz yok. Razı etmeniz lazım. Gideceksin pazarlık edeceksin, az vereceksin, çok vereceksin, konuşacaksın, tapuya götüreceksin… Öyle kolay olmadı.
O zaman metropol belediyeler yok; Ankara’da tek belediye vardı. Ankara İmar Müdürlüğü’ne gitmek zorundasınız. Orada da bize, “Benim imar sınırlarım Yenimahalle Yılmaz Sineması’nda bitiyor, oraya ben ne karışırım. Beni ilgilendirmiyor.” deniliyor.
Üyelerin, “Bizim o dağın başında ne işimiz var.” şeklinde tepkileri oluyormuş…
Doğrudur… Üye buraya geliyor tarla görüyor. “Bu tarlaya sanayi mi yapılır? Acaba bizim üyeliğimiz doğru mu?, Biz doğru yere mi üye olduk?” endişelerini taşıyorlar. O zaman para da kıymetli, nereye yatırım yaptığını bilmek istiyor haklı olarak. Bunu inandırmada hakikaten çok zorluk çekildi.
Ankara Belediye Başkanı Rahmetli Vedat Dolakay, bir gün Macun Köyü’ne ziyarete gitmiş. Biz o zaman Ata Sanayi’deki binadayız. Bize haber geldi; “Belediye başkanı bölgeye gidiyor.” Biz de heyecanlandık; ne göstereceğiz ve anlatacağız? Su deposunun olduğu yere çıktık. Kullandığı kelime şu oldu: “Ya ben deliyim de, sizde benden deliymişsiniz. Buralara sanayi mi olur? Tarlalara sanayi mi olur?” Şimdi belediye başkanı bile size inanmazsa, siz üyelerini nasıl inandırırsınız? Ama inandık çok şükür. Amaç düzgün olursa, hedef düzgün olursa yapamayacağınız hiçbir şey yok.
Şimdi biz bu niyet içerisinde uğraş vererek bugünlere kadar çok şükür geldik. 1967 yılında Cevat Bey’in etrafındaki insanları inandırabilmesi büyük bir şans. Eğer inanılmasaydı hiçbir şey yapamayacaktı.
“BUGÜNLERİ GÖRMESİNİ İSTERDİM”
Sizi hızlandıran diğer faktörler nelerdir?
1974 yılına kadar bu hizmet bu şekilde geldi. Bize adeta “Alın işte, bu altın tabağın içerisine inşaat yapın.” denildi. Yani resmen bu arazi, altın tabağın içerisinde bütün üyelerine sunuldu. Keşke ömrü uzun olsaydı da görebilseydi. Cevat Bey’in bugünleri görmesini isterdim. Çünkü başlamak hakikaten çok zor bir şey. Düşünmek, hayal etmek, kurmak, hayata geçirmek, onu yapmak için teşebbüs etmek...
Yönetimdeki görev döneminizde neler yapıldı?
Biz üst yapıları bitirdik. Kuraları çektirdik. Yani biz bütün üyelerimize en son erken ödeme sistemi ile dükkanları tamamlamıştık. Sistemle 25 kıta senet aldık üyelerimizden. 18 senedini ödeyen kura, yani 1,5 sene sonra kura çekilme imkanı oldu. Bu şekilde de herkes dükkan sahibi oldu burada. Bizim 110 tane üyemiz, erken ödemeye gelemedi, 110 tane üyemizden de, “Benim dükkanımı yapabilir, yaptıktan sonra kiraya verebilir, kiranın yarısını bana verir, yarısıyla da borçları öder.” içerikli bir belge aldık. Yaptığımız dükkanların artık betonu, demiri, çimentosu, tahtası malzemesi ile 110 dükkanı da inşa ettik. Hala bu üyelerimiz gelir bize teşekkür ederler.
Erken ödeme sisteminin avantajı neydi?
Ankara’nın içerisinde 490 tane işyeri vardı. Bu esnaf kabuğuna sığmıyor. “Bir iş yeri yapın, biz oralarda imalat yapacağız.” diye insanlarda bir susamışlık vardı. Biz insanları çağırıyoruz, mektup gönderiyoruz. Diyoruz ki, “Size dükkan yapacağız ama kim erken ödemeye girerse, ilkin para ödenmesine girerse, erkenden para ödemeye giren erkenden dükkan sahibi olacak.’’
Kurada öncelik vereceksiniz?
Kurada tabii öncelik verilecek. Biz her sene 350 dükkan yapıyorduk. Ama 400 kişi, 450 kişiye kura çektiriyorduk. Peki 100 kişinin ki ne olacak? O 100 kişiye de diyorduk ki, “Gelecek seferki kurada öndesiniz, size boş çıkmayacak.” Yani 350 kişiye dükkan veriyoruz, kalanlara da bir dahaki sefer öncelik tanıyorduk. Adeta bir yarış haline geldi. Eğer ki erken ödeme sistemini yapmasaydık, bugün yine OSTİM bitmezdi.
İlk inşaatlar kaç yıl sürdü?
Aşağı yukarı 8-9 senede, 2148 iş yeri ve 5 iş hanı tamamladık. Projenin içinde takribi 1000 dönümün üzerinde de konut yerimiz vardı.
OSTİM ve Ahilik’i yan yana koysak, bu size ne ifade eder?
Tabi bize bu çok şey ifade eder. Biz biliyorsunuz 1986 yılında Çırak Eğitim Öğretim Vakfı’nı kurduk. O gün sayın bakanımız Metin Emiroğlu’ydu. Biz Metin Emiroğlu’na bunu anlattığımız zaman kendisi “Bunu zaten meslek liseleri yapıyor, ne gerek var?” diye kendi penceresinden bakmaya başladı olaya. Ama biz o pencereyi, bu taraftaki pencereyi gösterdiğimiz zaman herkesin meslek lisesi okuyamadığını, meslek lisesinden mezun olan insanların pratik bilgilerinin az olduğunu, iş verenlere çok faydalı olmadığını, işe sonradan adapte olduğunu falan bunları anlattık.
En sonunda Özal’a gittik, anlattık. Özal, dedim ya çok zeki adam. Daha biz anlatmadan evvel Metin Bey’e talimatını verdi: “Bu okullar hemen açılsın, vakıflar kurulsun.” 3308 sayılı Çıraklık Meslek Eğitim çıkarttılar.
Vakfın kuruluşu, yasanın çıkmasına vesile oldu diyebilir miyiz?
Aynen öyle. Biz bununla birlikte burada 5 tane atölyeyi, 31. Sokaktaki atölyeyi hemen okul yaptık. Okulun öğretmeni yok. Okulun sırası yok. Okulun masaları yok. Okulun müfredatı yok. Ama biz bunların hepsini temin ettik. Bu sahada eğitim almış, dışarıdaki işverenlerimizden öğretim üyesi olarak getirmek suretiyle ilk defa bakın, ilk defa o zaman 2750 tane çırağımız oldu. Vakıf olarak 45 bin mezun verdik
Girişimci olmak ve iş kurmak isteyenlere, tavsiyeleriniz nelerdir?
Esnaf ve sanatkar, dürüst ve güvenilir insan olmalı. Eğer karşıya bir güven verirse bir esnafın mutlaka ve mutlaka işi olur. İşi olmayacak diye bir şey olmaz. Talebe, kalfa, çırak, usta olsun; ne olursa olsun bu insanların bir hedefi olmalı. “Ben bu torna tezgahını en iyi şekilde kuracağım, imal edeceğim, üreteceğim. Ben bu kaynağı en güzel şekilde yapacağım, bu kaportayı en iyi şekilde yapacağım.”
Diğer bir husus ise işin istenilen standart ve kaliteye göre yapılmasıdır.
Dürüst olacağız. Karşımızdaki insanı seveceğiz ve değer vereceğiz. Yapmış olduğumuz hizmetimize, eğitimimize, ürünümüze değer vereceğiz. Bunu yapmazsak ayakta duramayız. Yaparsak zirveye çıkarız.
OSTİM iyi amaçlarla kurulmuş. Ve ondan sonraki gelen yönetimimiz, yönetim kurulundan arkadaşlarımız, başkanlarımız OSTİM’i daha ileriye götürmek için; sırf yapılaşma değil, ticaretinde de, imalatında da, üretiminde de, pazarında da hep daha ileriye götürebilmek için gecesini gündüzünü katmak suretiyle OSTİM’i dünyaya duyurmuş. Bu çok büyük bir aşama, burada bir bereket var. OSTİM‘in kuruluşunda bugüne kadar emek veren Sayın Cevat Dündar ve Yönetim Kurulu’na, Sayın Turan Çiğdem ve Yönetim Kurulu’na, Sayın Orhan Aydın ve Yönetim Kurulu’na teşekkür ediyorum.
“İLK FARKEDEN ÖZAL’DIR”
Türkiye’ye, ülkemize, milletimize hizmet eden herkesten Allah razı olsun. Ben hizmeti geçen herkese dilim döndükçe dua ederim. Çünkü hiçbir insan bu ülkeye kötülük edeyim veya ben hizmetimi, görevimi yapmayayım falan diye göreve talip olmaz. Yani hepsi insanların görev aşkıdır. Bunu böyle kabul etmemiz lazım. Kimseye beddua etmeyelim, dua edelim. Ama rahmetli Özal’a ayrı bir dua edelim, Özal’ı bu duaların içerisinde ayrı tutalım.
Allah gani, gani rahmet eylesin. Yani Özal’ın zekasında bir farklılık var, ben onu gördüm. Çünkü Özal, dünya penceresinden dünyanın her tarafını görmüş, dünyanın sanayisini de görmüş, yani eğitimini de görmüş, dünyanın siyasi yönlerini de görmüş, Özal’ın görmediği hiçbir şey yok.
Bizim kredi almadığımızı, burayı kredisiz yaptığımızı, ilk fark eden Özal’dır. Özal o zaman bize 1 milyon Lira kredi çıkarttı. Daha burada yani, ziyarete geldi, geldiği zaman ilk ziyaretinde, “Buraya devletin mutlak yardımı, faydası olması lazım. Buraya elimizi atmamız, bir an evvel projenin bitmesi lazım.” diye burada ilk geldiğinde bize 1 milyon lira kredi çıkartan, kredi teklifi eden kişi rahmetli Özal’dır. Peki sonra ne oldu? Krediyi bize çıkarttı. Halk Bankası ödeyemediğinden kredi 500 bin Lira’ya düştü. Şimdiki Meclis Başkanımız Cemil Çiçek Devlet Bakanı idi. Yani bize böyle bir kredi çıkarttı. Biz bu krediyi aldık. OSTİM’in gelişmesi için, oluşması için, çalışmalar yaptık.
"İŞTE DÜRÜSTLÜK BUDUR"
OSTİM’de dorse imalatı yapan firmayla tanışmıştım. Bu iş yerinde çalışan birisi, akşam 7’de, 8’de, 9’da halen o iş için orada çalışıyor. Kalfa ayarında biri. Kendisine, “Bu saatte herkes gitti sen neden gitmiyorsun?” diye sordum. Benim gözlerimin içine bakarak, “Ben ekmeğimi buradan yiyorum. Biz bu işi taahhütlü aldık, bir an evvel teslim edilip, hem benim hem de patronumun parasını alması lazım. Eve gideceğim de ne yapacağım? Bu işi bitirmek zorundayım.” yanıtını aldım. Gözlerim yaşardı. Hem kendisini hem işverenini hem de taahhüdü düşünüyor. İşte dürüstlük budur.