Doç. Dr. Sedat Çelikdoğan’dan "Çin" Uyarısı
2013'te bir önceki yıla oranla yüzde 7,7 büyüyen Çin, küresel ekonomide hakimiyetini sürdürüyor. Uluslararası sermayenin yatırımlarını toplamayı başaran, ve bir çok tesisi offset zorunluluklarıyla kendi topraklarında kurduran Asya devi, son dönemlerde bambaşka bir politikayı benimsedi. Elinde 3 trilyon dolarlık bir rezervi olduğu konuşulan ülke, Afrika kıtası ağırlıklı olmak üzere dünyanın bir çok bölgesine sermaye ve insan transferi yapıyor. Söz konusu yayılımın, gelişen ekonomilere yönelik bir tehdit algısı oluşturduğu dile getiriliyor.
OSTİM Teknoloji A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Sedat Çelikdoğan da bu fikre destek veren isimlerden. Yıllar önce D-8 platformunun altyapısını oluşturan kadronun içinde yer alan Çelikdoğan, Çin’in en son Tanzanya örneğinde görüldüğü gibi, giderek tırmanan bu tutumunun geleceğe yönelik endişeleri beraberinde getirdiğini hatırlatıyor.
Ucuz mal fiyatları dolayısıyla Türkiye’ye gelen Çin mallarının, buradaki bir kısım fabrikaların kapanmasına yol açtığını söyleyen ve önlem alınması gerektiğini kaydeden Sedat Çelikdoğan, “Üretimde güçlü, bütün dünyaya kredi vermek suretiyle yayılmış. Gittiği ülkenin madenlerini, kendisine lazım olan her şeyi alma durumuna gelmiş. Amerika’nın yayılmasıyla mukayese ederseniz çok daha fazla yayılmış durumdadır.” diyor.
Çin son olarak Rusya ile 400 milyar dolar tutarında doğalgaz anlaşması imzaladı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
İki ülkenin de birbirine ihtiyacı var. Çin’in petrol bakımından durumu kötü. Dışarıya çok bağımlı. Onun için de büyük çapta alım yaparak kendini garantiye almak istiyor. Paradan yana sıkıntısı yok, ellerinde çok döviz rezervi var. Rusya’nın mal satmaya, Çin’in ise stratejik madenlere ihtiyacı var. Bunların başında petrol, bakır, çinko ve krom gibi madenler geliyor.
Rusya, üreten bir ülke değil. Dünyadaki itibarı ve gücü, silah sanayi ile petrol ve doğalgaz rezervlerine bağlı olarak devam ediyor. Avrupa ve Türkiye’ye karşı da burada bir üstünlüğü var. Fazla kafa tutarsanız, vanaları kapattığı anda felç olursunuz. Bu itibarla, bu stratejiyi kullanıyor ama Türkiye muhakkak bir yeni alternatif üretecektir, kanaatim o.
“YAYILMA KARARI VERDİLER, AFRİKA HEDEF KITA”
Çin’in son dönemlerde küresel yayılma politikası dikkat çekmeye başladı. Bu da tedirginliği artırdı, alarm zillerini çalanlar var. Öncelikle Çin’in üretim ve finansal durumunu analiz etmenizi istesek?
Çin, üretim gücü dolayısıyla bir çok ülkeye satışlarını artırdı. O ülkelerde de imalat sektörünü sekteye uğrattı. Mesela ucuz mal fiyatları dolayısıyla Türkiye’ye gelen Çin malları, buradaki bir kısım fabrikaların kapanmasına yol açtı. Türkiye’de üretilen bir kısım beyaz eşya bile ithal ediliyor. Bu çok miktarda oldu. Bir çok firmamız bugün üretim yapamıyor. Üretim artışı dolayısıyla Çin, 3 trilyon dolarlık döviz rezervine sahip ve şu anda en güçlü ülke durumda. Bunların bir kısmını Amerikan tahvilleri olarak yapmış; 1,5 trilyon dolar olarak ifade ediliyor. Nakde çevirdikten sonra da Amerika’daki büyük şirketleri alabilir. Amerika’dan alacağını, varsa alıyor zaten. Diğer kısımları da almadığı için bu birikim oluşuyor. Amerika şu anda maliyeti pahalı olduğu için üretimini Çin’e yansıtmış durumda.
Amerika, Almanya gibi ülkeler kendi ülkelerinde ürettiği malları üretecek Çin şirketlerini kendi eliyle kurmuş. Çin herhangi bir konuda yatırım yapıp üretmek istediği zaman da, yatırımcılara “burada üretirsen gel” diyor. Offseti yüzde 100 yapmış oluyor.
Amerika, bunun zararını göreceğini biliyor ama “Alman ya da Fransız yapacağına bari ben yapayım.” Diyor. Bu tesislerin satışları Amerika’ya da pay, lisans, frenchising ve kar olarak geliyor. Bu Amerika’yı kısmen telafi edebiliyor. Yine de bakıyorsunuz Amerika’nın dış ticaret açığı var. Bunun da sebebi Amerika’nın Çin’de ithalatının fazlalığından kaynaklanıyor.
Çin, bütün dünyada bir şey daha uyguluyor. Dünyadaki en az 20-30 üretken ülkenin üretip sattığı malı daha ucuza vermeye başladı. Bu ülkelerde bir üretim kapasitesi vardı. Çin o malları ucuza üretince onlar piyasadan çekildi.
Çin bunun üzerine kendisinde olmayan hususlarda mesela petrol, maden vs. gibi ihtiyaçlarını teminen dünyaya açılma karar vermiş durumdadır. Bir ülke düşünün; gelişmemiş ama madenleri, petrolü var. Yetişmiş elemanı az veya çok onlar önemli değil. Diyor ki; “Ben senin petrolünü çıkarıyorum. Bunun için yatırım yapıyorum. Petrolünü çıkardıktan sonra boru hatlarıyla götürüyorum, onu da ben yapıyorum ve petrolünü de alıyorum sen de zenginleşiyorsun.”
Enerji santrali, baraj gibi konularda da aynı şekilde davranıyor. Yap-işlet de yapabilir veya onun karşılığında maden işletmesi gibi taleplerde bulunuyor. Mesela bu şekilde Afrika’ya açılmaya başladı. En son Tanzanya’ya gitti, “Demiryollarını yapacağım” dedi. 6 milyar dolarlık proje teklif etti. Bunun karşılığında muhakkak oradaki madenlerinden veya diğer kaynaklarından faydalanacaktır.
Rusya ile de doğalgaz anlaşması yaparak zayıf tarafını güçlendirmeye çalışıyor. Bu durumun da Türk ve dünya ekonomilerine zarar vereceğini tahmin ediyoruz.
Başka bir şey daha yapıyor. O ülkelere ekiplerini, insanlarını gönderiyor. Diyor ki; “Ben senin petrol boru hattını yapacağım, demiryolunu yapacağım.” İşçilerini de gönderiyor ve onlara “Orada mahalle, şehir kurun, orada kalın.” diyor. Kendisinin 1 milyar 300 milyon nüfusu var, arazisi de az geliyor, böylelikle bunları transfer ediyor. Oraya girdikten sonra yeni bir sınıf meydana getiriyor, siyasi diyalogları artırıyor ve o ülkeye hakim olmaya çalışıyor.
“BATI’NIN ÇİN’DEKİ YATIRIMLARI ALEYHİNE DÖNECEK”
Bütün bu anlattıklarınızı devlet politikası olarak düşünebilir miyiz?
Çok akıllı ve dikkatli bir program yapıyorlar bence. Komünizmi burada otorite olarak kullanıyorlar. Aslında sistem komünist değil. Komünist Parti, politikalarıyla bunu otoriteye çeviriyor. Bu ne demektir? Ülkede çok farklı görüşte bir çok parti var ancak bunlar birbiriyle büyük bir çatışma noktasına gelmiyor. Otorite, “Böyle olacak!” diyor.
Türkiye açısından durum nedir?
Türkiye’de bunu bulamıyoruz. Partiler çatışma halinde. En basit bir konu, partiler arası mücadele oluyor. Esas gündeme gelemiyorsunuz. Bu birliği sağlayamadığınız müddetçe Türkiye’nin işi de çok zor. Bazı konular var ki çok açık olarak tereddütsüz yapılması gerekirken “Sen şöyle söyledin, böyle söyledin!” diyerek çatışma haline dönüşebiliyor.
Yapılanın takdiri de yok; hep kötüleme. Birliği sağlayamadığımız için patinaj yapıyoruz. Esas gündemleri görüşüp ilerleme kaydedemiyoruz. Türkiye’nin parlamento hükümetleri tarafından yapılacak çok önemli işleri var ve bunlar ya bekliyor ya da gündeme gelmemiş. Sanayi üretiminde büyük gerileme başlamıştır. Türkiye insanı, sanayisi üretimden kaçmaktadır. Son göstergeler, 24 olan üretim katsayısının 15’e düştüğünü gösteriyor.
Bir kere ithal üretim malları giriyor, bizim fabrikalarımız kapanıyor. Dış ticaret dengesi bizim aleyhimize. Çok fazla bağımlı olmuşuz; cep telefonlarından beyaz eşyaya kadar. Bunu, “Biraz daha seyredelim” derseniz, kaybedeceğiniz şeyler çoğalacak. Türkiye, Batı ülkeleri de dahil olmak üzere işbirliği yapabilir.
Fakat Amerika, Almanya, Fransa gibi ülkelerin çıkmazı şu: Oralarda tesise ortak olmuşlar. Üretim yapmaktadırlar. Çin’e bir taraftan teknoloji transferi yapmak için tesis kuruyor, yatırım yapıyor, para kazanıyorlar ama bir müddet sonra bunun aleyhlerine döneceğini tahmin ediyorlar ancak çare üretemiyorlar.
Çin’in bu gidişi dünyanın en büyük problemidir. Yarın bir çok ülkenin sistemlerinin bozulmasına, fakirliklerinin artmasına, zenginliğin ve silahlı gücün oraya kaymasına ondan sonra da ayrı bir dünya haritasına sebep olacaktır. Çin, Afrika’da bütün ülkeleri kapsayan bir hareket yapmaktadır. Uzakdoğu’da çok etkili durumdadır. Türkiye’nin Çin’den20 milyar doların üzerinde ithalatı var. Çin bizi bağlamış, bunun karşısında tedbir almamız gerekir ve bu kadar bağlı olmamalıyız. Rusya’dan doğalgaz alıyoruz. Bunda da bağlı olmamamız lazım.
Bunun önlemi nedir peki? Öngörüleriniz var mıdır?
Belli yerden sonra onları sokmayacaksınız. Onun ucuz malına bakmayacaksınız, “Ben buradaki fabrikamı kapatamam.” diyeceksiniz. Örneğin, ülkemiz yakın bir zamanda karar aldı. Yüzde 15 pahalı da olsa Türk malı alınacak.
Bir müddet işimizi görmek için kredi ve mal veriyorlar. Fakat peşinden bizler burada yok oluyoruz. Bunlar güçlendikten sonra da dayatmalara başlayacaklardır. İnisiyatif bırakmayacaklar. Parasal olarak, sanayi olarak ve finans olarak güçlü bir lobi meydana getirecekler.
Amerika bunun sıkıntısına karşılık dünyanın bir çok yerinde üsler kuruyor ve işbirliği anlaşmaları yapıyor. Petrolü bağımlı hale getirmek üzere oralarda elinden geleni yapıyor ama işte Rusya. Rusya’yı kendine bağlamamış olsa Çin, nereden alacak bu petrol rezervlerini? Amerikan bölgesinden almaya kalksa; Amerika “verme” dese alamayabilir. O itibarla Rusya faktörü onları rahatlatmış oldu.
Çin, çok süratli bir şekilde milyonlarca insanı yurtdışına gönderiyor, böylelikle yeni topraklar kazanıyor. O bölgelerde de mesela Singapur; Çin ağrılıklı bir yerdir. Singapur gibi örnekler bir çok ülkede olacaktır. Bir Çin hegemonyası meydana gelecektir. Bu, dünya için çok tehlikelidir.
2013’TE ÇİN EKONOMİSİ
• Çin'de gayrisafi milli hasıla (GSMH) 2013'te yüzde 7,7 büyüyerek 56 trilyon 884 milyar 5 milyon yuana (yaklaşık 9 trilyon 383 milyar ABD doları) ulaştı.
• Ülke ekonomisi geçen yıl, 2012'nin aynı dönemlerine oranla ilk çeyrekte yüzde 7,7, ikinci çeyrekte yüzde 7,5, üçüncü çeyrekte yüzde 7,8 ve son çeyrekte ise yüzde 7,7'lik büyüme kaydetti.
• Toplam ithalat ve ihracat değeri yüzde 7,6 artarak 4 trilyon 160 milyar 300 milyon doları buldu.
TÜRKİYE-ÇİN 2013 TİCARET VERİLERİ
- İhracat (Dolar) : 3.600.889.089
- İthalat (Dolar) : 24.685.885.468
RÖPORTAJI OSTİM GAZETESİ'NDEN OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ