"İslam Dünyasının D-8 Gibi Projelere İhtiyacı Var"
Türk Arap Araştırma ve Strateji Enstitüsü Başkanı Dr. Muhammed Adil son gelişmeleri değerlendirdi. Arap Baharı trenin bir durdurma operasyonuyla karşı karşıya olduğunu dile getiren Adil, “Bu olaylara rağmen ben hiç ümitsiz değilim. Mısır ve Suriye’deki olaylar sadece bir duraktır. Bu sadece bir durdurma operasyonu; ama bu treni durdurabilecekleri anlamına gelmiyor.” dedi. Dr. Adil, D-8 gibi projelere İslam dünyasının ihtiyacı olduğunu vurguladı.
İslam coğrafyasında Arap Baharı’yla birlikte şekillenen perspektifi son olaylarla birlikte nasıl değerlendirirsiniz?
İslam ülkelerinde çok önemli bir rüzgar esti ve Arap baharı geldi. Tunus’tan Arap baharı treni kalktı; Libya, Mısır, Yemen ve Suriye’ye kadar ulaştı. Kalan ülkelerde; körfez ülkelerinde, krallık ile yönetilen ülkelerde de bir değişim rüzgârı oldu. Bunu Fas’ta ve Ürdün’de gördük. Suudi Arabistan’da bile insan hakları ile ilgili bazı iyileşmeler yaşandı. Bu durum farklı vizyonlar da geliştirmeye çalışıyor.
Genel anlamda Arap dünyası, Arap Baharı’nın etkisiyle bir değişim yaşadı. Arap Baharı, neticesi belli bir demokrasi havası getirdi. Artık halk ön planda. İlginçtir özellikle Batılı ülkeler ve ABD, arkasından İsrail şaşırdılar. Fark ettiler ki Arap Baharı demokrasi getiriyor, bunu bir tehdit olarak görmeye başladılar. Bu yüzden hemen bu treni durdurma operasyonuna başladılar. Bu operasyon aslında Suriye’de başladı; burada çok kanlı ve uzun bir mücadele devam ediyor; Esad rejimini destekleyerek bu treni durdurmak istiyorlar. Bu mücadele Suriyelileri bıktırmak ve devleti çökertmek için yapılan bir operasyon. Sadece Suriye’de operasyon yapmakla kalmadılar. İsrail’in güvenliği için Suriye ve Mısır önemli. Mısır da bir değişim noktasına geldi; Müslüman Kardeşler ön plana çıktı ve artık devlet yönetiyorlar. Bir yıl içerisinde, biraz zorluklara rağmen ayakta durdular.
“Eski rejimlerin mirası çok ağır”
Devrimden sonra Arap coğrafyasında istikrar neden sağlanamadı?
İstikrar sağlamak için 2-3 yıl yetmez. Çünkü diktatör rejimlerden kalan miras çok ağır. Ekonomik, siyasi ve askeri olarak, her alanda gerçek bir devlet yok. Kalkınma yapacağız, güvenlik sağlayacağız. Tüm dosyalar aynı anda açık. Yeniden devlet yapılanması kolay bir süreç değil, çok uzun bir süreç. Dış mihraklar bu insanlara fırsat vermek istemiyor. En önemli netice Arap halklarına ve tüm dünyaya; Arap Baharı için, artık istikrar ve demokrasi getirmeyeceği; iç savaşlar ve istikrarsızlık getireceğini göstererek insanları bıktırmak ve yeni bir tartışma getirmek istiyorlar.
Olayların ekonomiye etkilerinden de bahsedebilir misiniz?
Aslında ekonominin de siyasetten bir farkı yok. Çünkü; sağlam bir ekonomi için siyasi istikrar gerekiyor. Mısır, Suriye, Tunus ve Libya’da yerli ve yabancı yatırımcıların sağlıklı ortamda çalışabilmeleri için istikrara, devlet yönetimine, güvene ihtiyaçları var. Ayrıca bir ticaret ve pazar ortamı da oluşturmak gerekiyor. Buna fırsat vermediler. Hep ön planda can güvenliği söz konusu. O nedenle yabancı yatırımcı zaten bu ülkelere gelmiyor. Hatta yerli yatırımcı bile tereddütte kaldı. Hedef; Arap Baharı trenini durmak, güvensiz ülke imajını yaratmak ve bunu hem Arap halklarına hem tüm dünyaya yaymak.
Sahte Arap Baharı
Benim şahsi analizim bu olay aslında sadece Suriye’ye, Tunus’a, Mısır’a, Libya’ya karşı değil. Aslında genel olarak tüm İslam dünyasına karşı bir komplo. Neden böyle söylüyorum; Gezi Parkı ve 30 Haziran’daki Tahrir Meydanı olayları arasında bir fark gömüyorum; bunlar sahte Arpa Baharı’dır. Olayların kumandası tektir ve arkasında duran lobiler aynıdır. Hedefi, İslam dünyasında; Türkiye’de dahil tamamen istikrarsızlık ve güvensizlik oluşturmak. Türkiye başlattığı kalkınma hamlesi ile istikrar yakaladı, güçlendi ve bölgede önemli bir aktör oldu. Türkiye daha fazla güçlenmesin, Mısır’da tekrar istikrar sağlanmasın gibi sebeplerle operasyonlar yapılıyor. Ben bu cepheden bakıyorum olaylara.
Mısır darbesine Türkiye’nin yaklaşımıyla Arap ülkelerinin yaklaşımı neden farklı?
Benim şahsi görüşüm, Türkiye ile darbeyi destekleyen bazı Arap ülkeleri arasındaki en büyük fark şu: Türkiye’de devlet var, devlet kurumları devlet gibi hareket ediyor. Ancak Arap ülkeleri gerçek bir devlet gibi çalışmıyor, farklı hesapları var. Mısır’da gerçek bir değişim olsun istemiyorlar. Değişim olursa o zaman tüm bölgeye yayılır, o rüzgar tüm bölgeyi etkiler. Avrupa’nın bile farklı hesapları var. O nedenle susuyorlar gerçekleri söylemiyorlar, açıkça darbe demiyorlar. Bu çok ilginç.
Arap entelektüellerin yüzde 90’ı genel olarak Türkiye’nin tutumunu destekliyorlar. Yüzde 10 da zaten oradaki rejimin adına konuşan menfaatçiler. Bu olaylara rağmen ben hiç ümitsiz değilim. Kesinlikle Mısır ve Suriye’deki olaylar sadece bir duraktır. Bu sadece bir durdurma operasyonu; ama bu treni durdurabilecekleri anlamına gelmiyor. Eminim güzel rüzgarlar yeniden esecek, değişim gelecek ve güzel bir istikbal olacak. Bugün olmaz yarın olur. Söylediğim gibi her şeyin bir bedeli var, olması da gerekiyor, bu doğal.
“İmkanlarımızı birlikte paylaşalım”
D-8 ülkelerinin misyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz. D8, bu olaylarda size göre nasıl bir rol üstlenebilir?
D-8 gibi projelere aslında İslam dünyasının çok ihtiyacı var. Bu gibi projelerin sadece ekonomik boyutuyla değil; siyasi, sosyal ve ekonomik desteklerin yanında kültürel bir zemininin de olması gerekiyor. Proje olarak muhakkak çok önemli, bölgelerimizin ihtiyacı var yeniden ihya etmek, güçlendirmek gerekiyor. Elbirliğiyle, güçbirliğiyle bu projeyi geliştirmek veya benzer başka projeleri çıkarmak gerekiyor. Ne kadar fazla işbirliğimiz olursa o kadar rahat kalkınma olur, imkanlarımız aile fertleri arasında paylaşılır. Bizim petrolümüz, enerjimiz, doğalgazımız kardeşler arasında paylaşılsın. Eğer maden servetlerimiz varsa niye Batılılar veya başka milletlerle paylaşıyoruz. Türkiye gibi bir ülkenin çok büyük sanayisi var, teknolojik olarak çok önemli bir noktaya geldi. Bunu Afrika’daki kardeşlerimizin veya Arap ülkelerinin de kullanması gerekiyor. Körfez ülkelerindeki veya başka ülkelerdeki mevcut enerji imkanları da Türkiye’de kullanılsın. Böyle bir iş birliği olmadığı için imkanlarımızı maalesef başkaları kullanıyor.
“Dış mihraklar çevre ülkeleri karıştırmaya çalışıyor”
Mısır’daki olayların bölge ülkelerine sıçrama ihtimali var mı?
Zannetmiyorum. Ben Tunus’tan yeni geldim. Tunus, Mısır gibi değil. Mısır büyük, lokomotif bir ülke. İsrail’in komşusu. Tunus farklı bir ülke ayrıca siyasi kültürleri de farklı. Muhakkak, belirttiğimiz kumanda, dış mihraklar ve lobiler, Mısır, Suriye, Libya gibi Tunus içinde de bir şeyler yapmaya çalışıyorlar, istikrarsızlık oluşturmaya çalışıyorlar ama başaramıyorlar. Çünkü oradaki siyasetçiler arasında belli bir koalisyon var, çok büyük ihtilaflar yok. Ancak ne yapıyorlar; siyasi olarak başaramıyorlar, suikastlar düzenliyorlar. Hatırlarsınız Tunuslu iki siyasetçi suikast kurbanı oldu. Suikast bizim kültürümüzde yok. İlk defa duyduk, bunu eminin yabancı ve kirli bir el yaptı. Hedef aynı; istikrarsızlık yaratmak. Bu olaylar çok uzun sürmeyecek, Tunus zaten seçime hazırlanıyor şu anda. Önceden kararlaştırılmış, Aralık ayına kadar genel bir seçim olacak. Geçici dönemden normale dönülecek o nedenle bunun çok büyük bir sıkıntı olacağını zannetmiyorum.
Suriye’nin geleceği sizce nasıl şekillenir?
Suriye meselesi çok büyük bir yara oldu. Çünkü dış güçler artık orada savaşıyorlar. Özellikle ABD ve Rusya gerçek bir savaş sahası seçtiler, bölgesel güçlerle de savaşıyorlar. İran bu tarafa Suudi Arabistan ve bazı ülkeler bir tarafa. Ayrıca zaten Suriyeli kardeşlerimiz arasında da bir ittifak sağlanmış değil. Esad rejimi bunların hepsinin değerlendiriyor, faydalanıyor ve istismar ediyor. Suriye olayı biraz uzayacak, zaman alacak maalesef. Kimyasal silah kullanılması Suriye meselesini farklı bir boyuta taşıyor. Şahsen endişem; Suriye meselesi bölgeye sıçrayabilir. Yanında Lübnan zaten istikrarsız Ürdün de aynı. Türkiye’yi de tahrik etmeye çalışıyorlar. Özellikle Türkiye ve İran akıllı hareket etmezlerse onlar da Suriye’den dolayı bedel ödeyecekler. Bu yüzden Suriye için İran ve Türkiye’ye çok büyük görev düşüyor.
“Dün de vardı yarın da var olacak”
İhvan Hareketi siyasette önümüzdeki dönemde var olabilecek mi?
Şüphemiz yok. Bir örnek vereyim; Hüsnü Mübarek döneminde Müslüman kardeşler yok muydu? Onlar belki Müslüman kardeşler adına değil başka partiler adına çıktılar, bağımsız olabilir, başka şekilde olabilir ama herkes biliyor; bunlar Müslüman kardeşleri temsil ediyorlar. Şu anda bir sıkıntı yaşıyor, yaşayacak ama varlıkları başka partiler adına ittifaklar çerçevelerinde devam edecek. Bu bir halk hareketi. Bunu bitirmenin imkanı yok. Müslüman kardeşler siyasette, ekonomide, kültürel alanda her zaman var olacaklar.
Hüsnü Mübarek’in serbest bırakılması eski aktörleri yeniden sahneye çıkarır mı?
Bu durum, darbenin arkasında kimler var olduğunu net olarak gösteriyor. Bu, Mısır halkı ve Arap halkı için netleşiyor; darbelerle gelen rejimler, önceki diktatörleri destekleyen rejimler demektir. Halktan kabul görmez, tepkiler yavaş yavaş oluşuyor. Mısır halkı ağır yaralı olduğu için zamanlama olarak iyi seçtiler. Eminim tepkiler gelecek günlerde daha da büyüyecektir. Halk bu olanları unutmaz.
Basının genel anlamda tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Özgür basın” kavramı maalesef kelimeden ibaret kalıyor. İnsan haklarını dünyada konuşuyoruz, üniversitelerde okuyoruz ama fiili olarak basın tamamen alet oluyor. Dış mihraklar denilen, kumanda elinde arkada duranlar medyayı kullanıyorlar. Medya artık askerler, generaller gibi oldu. Şu anda uluslararası medyaya bakarsak, çoğunluğu bu komplonun içinde. Mısır medyası da tamamen yabancılar gibi konuşuyor; Müslüman kardeşler onlara göre artık terörist oldu; bir gün önce devlet yönetiyorlar, bugün terörist oluyorlar. Bunu aslında medya terörü yapıyor, yerli medya dış mihraklar elinde bir alet oluyor.
Bu olaylara rağmen ümitsiz değilim, bu olaylar sadece bir duraktır. Tarihte çok olaylar geldi geçti. Bu değişime önce inanmak gerekiyor. Arap Baharı boşuna gelişmedi. Bir inanç var ortada. Sadece geçici olarak durdurabilirler. Eminim bu tren yeniden kalkacak, bu rüzgar herkese de esecek ve değişim gelecek hiç şüphemiz yok. Bu sadece temenniyle olmaz. Önce inanmak sonra da çalışmak lazım. Sadece Mısır için söylemiyorum bunları, Tunus, Libya, Mısır, Suriye ve Türkiye için de ifade ediyorum. O nedenle çalışmak, inanmak ve kendi değerlerimize de güvenmek gerekiyor.
Türkiye, Arap ülkelerine ilham veren bir ülke. Bunu ben söylemiyorum. Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın son açıklamaları ve tutumu; Türkiye’nin ne kadar prensipli ve önemli bir ülke olduğunu herkese anlattı. Türkiye, küçük siyasi hesaplarla değil prensiplerle hareket eden bir ülke. Avrupa ülkeleri ve ABD tereddütte kalıyor; darbe demiyor. Farklı hesapları var bunu çok net gördük, görüyoruz.