“OSTİM’liler Dışa Açılmalı ve Teknoloji Üretmeli”
OSTİM’e Emek Verenler röportaj dizimizin bu sayımızdaki konuğu, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevinde bulunan Fehmi Dinçer. 1970’lerde bölgeye hizmet veren Dinçer, Türkiye’den Almanya’ya oradan OSTİM’e uzanan yaşam öyküsünde kesitleri anlattı. Genç girişimcilere hedef odaklı bir bakış açısı öneren Dinçer, işletmeler içinse uluslararası vizyon ve teknoloji üretimine işaret etti.
Sizi tanıyabilir miyiz?
1926 yılında Hatay Yayladağ’da doğdum. İlkokulu orada tamamladım. 8 kardeşiz. Ortaokulu Ankara’da yatılı olarak tamamladım. Ardından Ankara’da Yapı Meslek Lisesi’ne girdim. 1945’te Teknik Öğretmen Okulu’na yazıldım; mezuniyetimle birlikte, okuduğum lisede öğretmenliğe başladım. Vatani görevimi yaptıktan sonra aynı okula öğretmen olarak döndüm.
O dönemlerde aklımda akademik kariyer için yurtdışına gitmek vardı. Fakat 50’li yıllarda ülkemizde döviz sıkıntısı yaşanıyordu, temin edemiyordum. 1955’te öğretmenliği bıraktım. Beşevler’deki banknot matbaasına öğretmen maaşının 3 misline yakın bir ücretle geçtim. Orada 3 yıl kadar çalıştım. 15 bin liraya yakın para biriktirdim.
Milli Eğitim Bakanlığı’na döviz için sürekli müracaat ediyordum. 1958’de döviz çıktı ve Almanya’ya gittim. Almanya’da ilk olarak dil eğitimi aldım ve sonra Stuttgart’ta mühendislik okulunda Makine Tesisat Mühendisliği bölümüne başvurdum. 2 yıl okudum ve Makine Mühendisi diplomasını aldım. Almanya’dayken mesleğimle ilgili çalışmalarım oldu.
Türkiye’ye ne zaman geldiniz?
Kardeşimin vefat haberinin üzerine Türkiye’ye döndüm. O sıra Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’nde çalışan bir arkadaşımla karşılaştım; neler yaptığımı sordu ve Kurum’da birlikte çalışmayı teklif etti. Genel Müdürlüğe, Makine ve Elektrik Bölüm Şefi ve Şube Müdürü olarak girdim. Kariyerimin ilerleyen dönemlerinde, Gençlik ve Spor Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı olarak görev yaptım.
OSTİM’le tanışmanızı dinlemek isteriz…
Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’ndeyken, ismini hatırlayamadığım, Teknik Üniversite mezunu bir arkadaşım vardı. Bir gün geldi bana, “Fehmi ağabey, biz bir Sanayi Sitesi Kooperatifi kurduk.” dedi. “İsteyeni kaydediyorlar mı?” diye sordum. “Makineci olmak gerekiyor.” yanıtını aldım. İnşaatçıları kaydetmiyorlarmış. Makineci olduğumu belirttim…
Başında kimin olduğunu sordum; Cevat Dündar ismini söyledi. Cevat Dündar, burayı kurmadan evvel Yapı Meslek Lisesi’nde öğretmendi. Beraber görev yaptık, oradan tanıyorum kendisini. Okuldan ayrıldıktan sonra bu işe girdi… Buralara geldim, gezdim, baktım ve 1968’de Kooperatif’e kaydoldum.
Üye olduktan sonra gelişmeleri takip ettiniz mi?
Baştan edemedim. Kurumda da işlerim vardı çünkü… Cevat Dündar vefat etmişti bir trafik kazasında. Ondan sonra Turan Çiğdem Başkan oldu. Emekli olunca burada Turan Bey’le beraber çalıştık.
O yıllarda bölgenin durumunu tarif edebilir misiniz?
Burayı kuş uçmaz kervan geçmez bir yer olarak düşünün… Hiçbir vasıta yok. Hatta şehrin dışı diye Mimarlar Odası yerleşim olanağı vermiyordu… Merhum Cevat Dündar’dan sonra gelen Turan Çiğdem bu işle çok uğraştı. Gecesini gündüzüne kattı. Turan Bey Yönetiminde Başkan Yardımcılığı yaptım. OSTİM’de genelde hiçbir şey yoktu. Daha yeni yeni yapılaşma başlamak üzereydi. Turan Bey’in emeği çok fazladır, Allah uzun ömürler versin.
Ankara esnafının ilgisi nasıldı?
Kimse gelip gitmiyor... Getirecek bir eser yok ki. Bir mimar arkadaşımız vardı; Kaya Gönençer. Onun zamanında, 1978-79’da inşaatlar başladı. Şimdiki İş Bankası’nın olduğu yerlerde atölyeler yapılıyordu. Orada 1-2 atölye daha yapılmaya başladı, biter gibi oldu. Sonra birisi gelmiş, “Ben buraya taşınmak istiyorum.” demiş. Turan Bey de taşınabileceğini ifade etmiş. O zaman yöneticiler de kura çekiyordu, bana ilk kurada çıkmadı. Daha sonraki aşamada çıktı.
Görev döneminizde neler yapıldı?
Atölye inşaatları yapılıyordu. Ben geldiğimde daha 3-5 dükkanın temeli ya atılmıştı ya atılmamıştı. Bitmiş temel yoktu. İlk biten Turan Bey zamanında 2 veya 3 dükkandı, onları açtık. Ondan sonra bir taraftan yerleşim diğer taraftan inşaat devam etti. Zannediyorum en son yapımı işi 1985’e kadar devam etti. Yolu yoktu. O zaman Bağdat Caddesi’ni genişletelim dedik, Turan Bey’e karşı çıktılar.
Ne gibi zorluklarla karşılaşıyordunuz?
Buralarda araziyi genişletelim istedik. “Orası şehir dışı, ulaşımı olmaz.” denilerek zorluklar çıkartılıyordu. Fakat Turan Çiğdem de azimli biriydi. Bağdat Caddesi’nin genişlemesi işinde tehdit edildiğini anımsarım…
Çektiğimiz en büyük sıkıntılardan birini de inşaat demirinde yaşadık. İstediğiniz gibi demir alamıyordunuz. Tahsisat verirlerse çalışıyordunuz, vermezlerse çalışamıyordunuz. Demiri bulmak için Sanayi Bakanlığı’na müracaat ettik. Sanayi Bakanlığı’na gitmeden önce yazı yazmak gerekiyordu. Bu yazılar yazıldı. Gittik ve Bakanlık yetkililerine site hakkında geniş bilgi aktardık.
Bölgenin bu kadar büyüyeceğini düşünüyor muydunuz?
Turan Çiğdem, ben, Zeki Sayın, İbrahim Karakoç, bir arkadaşımız daha 5 kişi Yönetimde görev aldık. Zeki Bey ve Ben Başkan’ın yardımcısıydık. Birlik, beraberlik ve dürüstlük içinde çalıştık. OSTİM’in şimdiki halini o zamandan tahmin etmemiştim.
OSTİM ismi nasıl doğdu?
İlk taşınmalar başlayınca buraya bir isim arayışına gidildi… İsim konusunda fikir yürütürken, aklımıza Orta Doğu Teknik Üniversitesi geldi. “Mademki burası Orta Doğu’dur, aynı isimle üniversite var; burası da Orta Doğu Sanayi ve Ticaret Merkezi olsun.” dedik. Sonra bunu kısalttık OSTİM oldu. Bu ismi Yönetim Kurulu’ndaki arkadaşlarımız da onayladı.
OSTİM ailesine ve girişimcilere bir mesajınız olacak mı?
OSTİM bugün, muhtemelen dünyada eşi az bulunan sanayi sitelerinden biri. Böyle organize edilmiş, düzgün, çeşitli meslekleri içinde barındıran bir yer ben görmedim. Turan Çiğdem’den sonra gelen arkadaşları can-ı gönülden tebrik ederim. Orhan Bey’ler bana göre çok başarılı iş görmüşlerdir. Ülkemizin başarıları sanayide de artmaya başladı. Ankara sanayisi Türkiye’de öncülük yapabilir.
Bana göre gençler, maddeten kendilerinden iyi olan kişilerle kendilerini karşılaştırmamalılar. “Ben şu olacağım!” diye bir hedef koymalı ve onun için çalışmalılar. OSTİM’liler dışa açılsın. Çünkü bugün içeride dünyanın ekonomik zorluklarını yenmek mümkün değil. Dünyanın çektiği tek sıkıntı, teknoloji. Örneğin dün bir işi bir haftada 3 tane yaparken bugün 1 saatte 30 tane yapıyorsunuz. Kime satacaksınız bunu? Satmanız için iki özellik var: Bunlardan biri kalite ikincisi fiyat. Fiyatta Çin’le mücadele etmenin imkanı yok.
Bugünün insanoğlu eğer yaşayacaksa, mutlaka yeni buluşlara gitmelidir. Kendi teknolojimizi üretmeliyiz. Yüce Allah bize bir beyin vermiş. 50 yıl önceki teknolojiyle bugünkü teknoloji bir mi? Değil. Bundan 50 yıl sonraki teknoloji de farklı olacak. Sürekli proje üretmeliyiz. Dünya artık projesiz yaşayamaz.
“TORUNLARIN BANA DUA EDECEK!”
Üye olduktan sonra Cevat Bey’le bir konuşmam oldu. Ben o zaman bekardım, evlenmek istedim. Dedim ki; “Cevat Bey kusura bakma ben buradan ayrılacağım.” “Niye?” dedi. Param yok dedim. O zaman 3 dönüme yazılmıştım. “Sen buranın değerini ne bileceksin, sen zaten buranın değerini anlamazsın, burada senin torunların bana dua edecek. Senin paranı ben öderim.” karşılığını aldım. Ve ayrılmadım, isabetli de olmuş… Allah bin kere rahmet eylesin. Ödemede de zorluk çekmedim.