"Sanayici Varlığını Sürdürme Mücadelesi Veriyor"
Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, sanayicinin tek amacının üretmek, istihdam sağlamak, kazanmak ve kazandırmak olduğunu söyledi. “Rant peşinde koşarak yüksek kazançlar sağlamak yerine, düşük kâr oranları, artan rekabet ve yatırım ortamındaki eksiklikler ve her geçen gün istihdam üzerindeki hukuki ve mali yüklerin artışı nedeniyle şevki kırılan sanayici varlığını sürdürme mücadelesi vermektedir.” değerlendirmesini yapan Özdebir, “Bu tabloda başka sektörlerde tatlı kârlar dururken sanayici neden sanayicilik yapsın?” diye sordu.
Sayın Başkanım, Türkiye bu yıl iki önemli seçimi tamamladı. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimi Türkiye Cumhuriyeti tarihinde dönüm noktası olarak kabul ediliyor. Yeni dönemi sanayici gözüyle nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, 2002’den bu yana, tartışılan siyasi konulara rağmen, herkesin kabul ettiği bir ekonomik dönüşüm gerçekleştirdi. Şimdi bu dönüşümde Başbakan olarak imzası olan ve “terleyen bir Cumhurbaşkanı olacağını söyleyen bir Cumhurbaşkanımız” ve “Cumhurbaşkanıyla uyumlu çalışacağını ifade eden bir Başbakanımız” var.
Sayın Başbakan Davutoğlu, 62. Hükümetin Programı’nda ekonomiyle ilgili “yenilikçi bir üretim yapısının tesis edilmesi ve böylece istikrarlı ve yüksek bir büyüme yapısının oluşturulması öncelikli hedefimizdir.” dedi.
Sayın Başbakan Davutoğlu, daha da umut vererek, “Önümüzdeki dönemde imalat sanayinin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içindeki payının artırılması bu yapısal dönüşüm açısından önem arz etmektedir. Hükümetimiz bu yapının oluşturulması için verimlilik artışının ve sanayileşmenin hızlandırılması gerektiğinin farkındadır. Özel sektör öncülüğünde Ar-Ge'ye daha fazla ağırlık vererek, ihracata dayalı ve rekabetçi bir üretim yapısıyla bunu gerçekleştirme kararlılığındadır.” sözünü verdi ve ekledi; “İmalat sanayinde yerli girdi kullanımına dayalı ve yüksek katma değerli bir üretim yapısına geçeceğiz.”
Bize göre, dünyanın içinde bulunduğu ve bir türlü aşılamayan ekonomik kriz ortamı, ekonomide radikal değişiklik ve dönüşümlere soyunmanın fırsatını oluşturmaktadır. Yeni hükümet, üretimi ve büyük yatırımları ekonomi politikalarının merkezine koymalı, sanayiyi öksüz çocuklar gibi sahipsiz bırakmamalıdır. Yeni Türkiye, gerçekten yeni olacaksa, bu dönüşümü ya şimdi yaparız, ya da yatırım yapacak sanayiciyi mumla ararız.
Rant peşinde koşarak yüksek kazançlar sağlamak yerine, düşük kâr oranları, artan rekabet ve yatırım ortamındaki eksiklikler ve her geçen gün istihdam üzerindeki hukuki ve mali yüklerin artışı nedeniyle şevki kırılan sanayici varlığını sürdürme mücadelesi vermektedir. Bu tabloda başka sektörlerde tatlı kârlar dururken sanayici neden sanayicilik yapsın?
Evet değişim zordur. Bugün de değişim ve dönüşüm karşısında duyulan endişeler nedeniyle bir istikrarsızlık algılaması oluşturuluyor. Bu aslında kendi ayağımıza kurşun sıkmak anlamına geliyor. Çünkü bu algılar beklentileri de bozuyor.
“ÜRETİM VE BÜYÜMEYE ODAKLANMALIYIZ”
Cari açık sorunun aşılması ve imalat sanayinin gelişimi için reçete nedir?
Yıl sonu enflasyon beklentisi 8,70’e yükseldi. Mayıstan beri düşüşte olan Reel Kesim Güven Endeksi 106,8’e geriledi. Beklentilerdeki bozulma, piyasaları da etkilemektedir. Bu bozulmanın konut piyasası üzerindeki etkisi iyice hissedilmektedir. Temmuz ayında konut satışları bir önceki yılın aynı ayına göre %20 geriledi. Bu gerilemede yeni konutlardaki KDV artışının da etkisi olmuştur. Faiz artışı endişeleri ile birlikte ipotekli konut satışlarındaki düşüş %33 gibi daha yüksek bir oranda olmuştur.
Yatırım malları ithalatı iki aydır %5’in üzerinde düşüyor. Oysa bizim üretime ve büyümeye odaklanmamız, piyasayı canlı tutmamız lazım. Cari işlemler açığı riskini azaltmak için sanayinin ana girdilerini oluşturan ama bize göre hammadde olan aramalı üretimini artırarak ithalatını düşürmemiz lazım.
Ben her konuşmamda ülkemizde sanayicilik yapmanın ne kadar zor olduğunu ifade ediyorum. Rant peşinde koşarak yüksek kazançlar sağlamak yerine, düşük kâr oranları, artan rekabet ve yatırım ortamındaki eksiklikler ve her geçen gün istihdam üzerindeki hukuki ve mali yüklerin artışı nedeniyle şevki kırılan sanayici varlığını sürdürme mücadelesi vermektedir.
Ülkemizde fiyatlar esas olarak enflasyon nedeniyle artmaktadır. Ama her sektörde fiyat artışları aynı oranda olmamaktadır. Sektörel fiyat artışlarını enflasyonun yanı sıra talep ve rekabet şartları, maliyet artışlarındaki farklılaşmalar da etkilemektedir.
Bakınız, ülkemizde fiyatlar, 1998-2014 döneminde ortalama 14 kat artmıştır. Ama fiyat artışları her sektörde aynı olmamıştır. Örneğin; madencilikte fiyatlar 30 kat, gayrimenkul faaliyetlerinde 29 kat, eğitimde 27, sağlıkta 16, elektrik, gaz ve su baharında 15,Ticarette 13 kat artarken imalat sanayinde ise sadece 9 kat artmıştır.
Eğer bir sektördeki fiyat artışları GSYH’daki artışın gerisinde kalmışsa bu o sektörde göreli olarak fiyatların düştüğü anlamına gelmektedir. Örneğin, 1998’de bir birim imalat sanayi ürünü ile diğer her sektörden bir birim alınabilirken, 2014’te bir birim imalat sanayi ürünü ile bir birim madencilik ürününün sadece 30’da birini, sağlık hizmetinin 16’da birini, ticari hizmetlerin 15’te birini alabilmektedir.
Örneğin ortalama fiyatlardaki artışa 1 dersek, madencilikteki artış 2,1, imalat sanayiindeki artış 0,6 olmuştur. İmalat sanayi ürünlerinin diğer birçok sektörde üretilen mal ve hizmetlere göre değeri düşmüştür.
Bunun çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Gelir arttıkça diğer mal ve hizmetlere olan talep artmaktadır. Küresel, özellikle Çin’den gelen rekabet ve piyasa gözetim ve denetiminin eksik yapılması nedeniyle doğan haksız rekabet, endüstriyel ürünlerin fiyat artışlarını sınırlamaktadır. Küresel krizin neden olduğu emtia fiyatlarındaki artışlar da sektörler arasındaki fiyat farklılaştırmasını körüklemektedir.
“YÜKSEK YOĞUNLAŞMA İNOVASYONU ETKİLİYOR”
Piyasa dengeleri nasıl sağlanabilir?
Endüstriyel malların diğer mallar karşısındaki değer düşüşü her alt sektörde de aynı değildir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) geçtiğimiz günlerde imalat sanayinde yoğunlaşma oranlarını açıkladı. Yoğunlaşma oranı, bir sektörde en büyük 4 firmanın toplam üretim içindeki payını göstermektedir. Eğer bu pay 30’un altında ise yoğunlaşma düşük, 30-50 arasında orta, 50-70 arasında yüksek, 70’ten yüksek ise çok yüksek yoğunlaşma var demektir.
Bir sektörde yoğunlaşma ne kadar yüksek ise, rekabet o kadar az, bazı firmaların tekel gücü ile fiyatları da o kadar yüksektir. İmalat sanayinin dörtte birinde çok yüksek, beşte birinde ise yüksek yoğunlaşma vardır. Bu sektörlerin %46’sında yoğunlaşmanın yüksek olduğu anlamına gelmektedir.
Bu yüksek oranlar, bize şunu göstermektedir: Bir çok sektörde yeterli rekabet olmadığı ve birkaç büyük firma o sektöre hakim olduğu için fiyatlar yüksek oluşmaktadır. Böylece tekel gücüne sahip firmalar ürünlerini dışarıda dünya fiyatlarından satarken yurt içinde yüksek fiyatlardan satarak kârlarını artırabilmektedir. Biz de sanayici olarak eğer o sektörlerden mal satın alıyorsak rekabetçi bir piyasadakinden çok daha yüksek fiyatlar ödüyoruz. Malımızı satıyorsak da tekel gücü karşısında malımızı düşük kârlarla satmak zorunda kalıyoruz.
Yüksek yoğunlaşma, sadece fiyatları değil teknolojik gelişme ve inovasyonu da olumsuz etkilemektedir. Rekabetle karşılaşmayan ve malını yüksek fiyattan satan şirket, ne teknolojik gelişme ne de inovasyon kaygısı taşıyacaktır. Piyasada tekel gücüne sahip bir şirketin, kaliteyi geliştirme daha kaliteli malı daha ucuza satmak için hiçbir nedeni olmayacaktır.
“SANAYİNİN SAĞLIKLI GELİŞİMİNİ ETKİLİYOR”
Bu aşamada ekonomi yönetiminden beklentileriniz neler olabilir?
Yüksek yoğunlaşma oranları cari işlemler açığını da artırmaktadır. İçeride yoğunlaşma oranı yüksek bir sektörden ara malı almak yerine ithalat yapmak daha ucuza geliyorsa başka ne yapılabilir ki?
Bu yüksek yoğunlaşma oranları, sanayimizin sağlıklı gelişimini engellemekte, özellikle küçük firmaların kâr oranlarını düşürerek sermaye birikim hızını yavaşlatmaktadır. Bu nedenle büyük firmalar yüksek kâr ederken, küçükler düşük kâr oranlarıyla yetinmek zorunda kalmaktadır.
Ekonomi yönetimi, yoğunlaşma oranları yüksek sektörlere girecek yeni şirketlere teşvik vermelidir. Rakiplerin sayısının artacağı endişesi bile yoğunlaşma oranı yüksek sektörlerde fiyatların düşmesine yol açacaktır. Bu tabloda sorumu tekrarlıyorum: Başka sektörlerde tatlı kârlar dururken sanayici neden sanayicilik yapsın?
Yeni Türkiye umuduyla yeni bir başlangıç yapılan bugünlerde; Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Başbakanımıza, başta Sayın Başbakan Yardımcımız Ali Babacan olmak üzere ekonominin dümenini elinde tutan Sayın Bakanlarımıza, Sayın muhalefet partileri Genel Başkanlarımıza, değerli çalışanlarımıza ve işçi sendikalarının Sayın Başkanlarına açık bir çağrıda bulunuyorum.
Sanayici, sanayicilik yapmak istiyor. Üretmek istiyor. İstihdam yaratmak istiyor. Kazanmak ve kazandırmak istiyor. İşçimize, milletimize, ülkemize kazandırmak istiyor. Fabrikaları açık tutabilmek, üretimi sürdürebilmek, çalışanları koruyabilmek için bin türlü takla atmak, sanayi dışındaki alanlara kaymak istemiyor.
Gelin, gün bugündür. Başta biz sanayiciler olmak üzere hepimiz konuşmanın ötesine geçelim. Yeni Türkiye’yi gerçekten kurmak için bir adım atalım, gerçek değişim ve dönüşümü başlatalım. Çünkü kimse unutmasın ki, her şeyin temelinde ekonomi vardır. Bir ülkeyi ayakta tutan da, üretimidir, sanayisidir. Çünkü sanayi varsa, üretim varsa, iş vardır, aş vardır, gelir vardır, refah vardır, büyüme vardır, gelişme vardır.
Nurettin Özdebir Kimdir?
1953 yılında Yozgat’da doğdu. İlk orta ve lise eğitimini Ankara’da tamamlayan Özdebir, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi İşletme bölümünden 1974 yılında mezun oldu.
1964 yılından beri Ankara Sanayi Odası üyesi olan ve babası Ekrem Özdebir tarafından kurulan Nuriş Elektrik ve Kaynak Makinaları San. Tic. A.Ş.’de, 1974 yılında çalışma yaşamına başladı. Halen Şirketin Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmektedir.
1992 yılında Elektrik Sanayi Meslek Komitesi’nden Meclis üyeliği görevine seçilen Nurettin Özdebir, 2005 yılında ASO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı oldu. 26 Temmuz 2007 tarihinde Ankara Sanayi Odası’nın 9. Başkanı oldu.
Ankara Sanayi Odası’nın 29 Ocak 2009 tarihinde yapılan 14. dönem ve 10 Mayıs 2013 tarihinde yapılan 15. dönem seçimlerinde Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine tekrar seçildi. Deneyimli sanayici, 2009-2013 yılları arasında 4 yıl süreyle Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Sanayi Konseyi Başkanlığı görevini de yürüttü. Ayrıca 2011-2013 yılları arasında 2 yıl süre ile Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu (OSBÜK) Yönetim Kurulu Başkanlığını da yaptı.