“Sınai Mülkiyet Hakları Büyük Bir Kaynak”
Patent ve markalaşma, üretim kadar önemli. Dünyada büyük bir hızla ilerleyen patent sistemi, bilginin paylaşılmasını ve yeniliklerin sürekliliğini mümkün kılıyor. Türkiye son 2 yıldır Avrupa'da en çok marka başvurusu yapan ülke konumunda. Dünya Fikri Mülkiyet Göstergeleri 2012 raporuna göre sınai mülkiyet başvurularının toplamında; genel sıralamada 9., yerli patent başvurularında ise 17. sırada yer aldığımızı söyleyen Türk Patent Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Habip Asan, “Sınai mülkiyet hakları, Ar-Ge ve inovasyon sürecinin verimliliğinde ve sürekliliğinde büyük birer kaynak olarak karşımıza çıkar.” dedi.
Patentin ekonomik kalkınmaya olan etkileri hakkında neler söylemek istersiniz?
Ekonomik kalkınmada etkili olan bilginin üretilmesi, paylaşılması, ürün ve hizmete dönüşmesi süreçlerinde patent sistemi koruma ve bilgi sağlama boyutuyla önemli bir teşvik sistemi olarak karşımıza çıkar.
Patent sistemi, bilginin paylaşılmasını ve yeniliklerin sürekliliğini mümkün kılar. Sistem, hem bilginin paylaşılıp yayılmasına, çoğalmasına hem de yeni fikirleri üretenlere belirli koşullarda ayrıcalıklar tanınmasına dayalı işliyor. Ülkelerin ekonomik büyümeleriyle, firmaların karlılık ve pazar paylarıyla, özellikle ürün ve hizmete dönüştürülerek kullanım hayatına aktarılan patentler arasında sıkı bir ilişki vardır. Ar-Ge harcamaları için bütçeden ayrılan paylar ve Ar-Ge faaliyetlerinin birer çıktısı olan patentlerin ticari hayata aktarılabilme oranları büyüdükçe ekonomik getiriler de artmaktadır.
Yeni fikirlerin ve bunların sonucunda elde edilen yeni ürünlerin korunabilir hale gelmesi ancak sınai mülkiyet sistemlerinin ortaya çıkışıyla mümkün olmuştur. Bilim ve teknolojinin bugünkü seviyeye gelmesinde önemli rol oynayan sınai mülkiyet hakları, Ar-Ge ve inovasyon sürecinin verimliliğinde ve sürekliliğinde büyük birer kaynak olarak karşımıza çıkar.
Ar-Ge çalışmaları ve yenilikçi aktivitelerin, dolayısıyla patent/faydalı model başvurularının yeteri kadar yüksek olmadığı sektörlerde, ihracat, ciro, üretim değeri, katma değer gibi ekonomik göstergeler yüksek olsa dahi orta ve uzun vadede firmaların küresel anlamda rekabet edebilmeleri oldukça zordur.
Ülkemizde bir buluşun patent alma süreci nasıl işliyor?
Buluşların patentlenebilmesi için bazı kriterlere sahip olması gerekir. Bu kriterler, buluşun yeni olması, tekniğin bilinen durumunu aşması ve sanayiye uygulanabilir olmasıdır. Yapılan kapsamlı araştırma ve incelemeler neticesinde bu üç kriteri sağlayan buluşlara patent verilir.
Türk Patent Enstitüsü’ne yapılacak bir patent başvurusunda internet sayfamızdan temin edilebilecek başvuru formu, buluşu kısaca anlatan özet, buluşun ayrıntılı olarak anlatıldığı tarifname, buluşun korunması istenen teknik özelliklerinin ifade edildiği istemler bulunmalıdır. Zorunlu olmamakla birlikte buluşun anlaşılmasına katkı sağlayacaksa resimler de verilebilir.
Bu belgeler eksiksiz bir şekilde Enstitümüze teslim edildikten sonra tescil süreci Enstitümüz nezdinde başlatılmış olur. Bu aşamadan sonra patent başvuruları için araştırma ve inceleme aşamaları bulunmaktadır. Patent koruması üçüncü kişileri de doğrudan ilgilendirdiğinden başvurular belirli bir sürenin sonunda yayınlanır.
Burada üçüncü kişilerin bu başvuruyu görerek, gerek duydukları takdirde itiraz etmelerine imkan tanıyan bir sistem söz konusudur.
Patent başvurusu yayınlandıktan sonra, başvuru sahipleri elektronik olarak internet üzerinden başvurularıyla ilgili bütün işlemleri takip edebilmektedir.
Markalaşma, rekabet gücüne nasıl ivme kazandırır?
Rekabette avantaj sağlamanın yollarından olan farklılaşma gerekliliği, bir ürün veya hizmetin niteliği, değeri, imajı hakkında bilgiler içeren kimliği anlamına gelen markalaşmayı da beraberinde getirir.
Yeni ve yüksek teknolojili ürün çeşitliliğinin bol olduğu ve bunlara her gün yenilerinin eklendiği küresel pazarda pay elde etmenin veya büyümenin yolu inovasyon ve tasarım kapasitesinin artırılmasından ve dolayısıyla markalaşmadan geçiyor. Markalar piyasada kaynak belirtme, garanti sağlama, kalite gösterme ve reklam aracı olma gibi önemli işlevler de üstlenmektedir.
Marka, Ar-Ge’den, planlamaya; üretimden, pazarlamaya; modadan, tasarıma, bir ürüne üretim sürecinde yapılan bütün yatırımların tüketiciye sunulma aracıdır. Üretilen ürünlerin veya sunulan hizmetlerin tüketiciler tarafından tercih edilebilmesi için pazardaki diğer ürünlerden ayırt edici özelliklere sahip olması gerekir. Marka ve markalaşma bu ayırt ediciliği sağlayan en önemli araçlarındandır.
Tüketici eğilimleri göstermektedir ki, markalı ürünlerin kaliteli ve tüketici ihtiyaçlarına cevap verici nitelikte olmaları daha çok tercih edilmelerine neden olmaktadır. Tüketicilerin tercihini sürekli aynı marka yönünde kullanması ise markanın tüketicinin gözünde almış olduğu ürün ve hizmetin çok ötesinde bir anlam kazanması, başlı başına bir değer haline gelmesi demektir. Öyle ki günümüzde marka değeri diğer tüm varlıklarının üzerinde olan firmalardan söz etmek mümkündür. Hatta daha da öteye götürürsek, bazı markaların değerinin, sektörlerindeki diğer tüm markaların toplam değerinden büyük olduğundan söz edilebilen durumlar dahi mevcuttur.
Dünya ortalaması ve ülkeler bazında değerlendirdiğimizde, patent üzerine nasıl bir fotoğraf ortaya çıkıyor?
Küresel mali krizin yoğun olarak hissedildiği dönemlerde, birçok ülkede patent başvuru sayıları düşüş eğiliminde iken ülkemizde başvuru sayıları yıllık ortalama %20 oranında artış göstermiştir. Teknolojik gelişmenin en önemli göstergelerinden biri olan patent istatistikleri açısından ülkemiz son 5 yılda önemli bir ivme kazanmış ve bu gelişme istikrarlı bir şekilde devam etmektedir.
2012 yılında dünya genelinde yaklaşık 2,5 milyon civarında patent başvurusu yapılmıştır. Son 2 yıl içinde patent başvuru sayısında yaklaşık olarak dünya genelinde %7,5 civarında artış gözlenmiştir. Aynı dönem içinde, bu oran ülkemiz için ortalama %20 olarak gerçekleşmiştir.
Birleşmiş Milletler’in fikri mülkiyet alanındaki uzman kuruluşu olan Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı tarafından 11 Aralık 2012 tarihinde yayınlanan “Dünya Fikri Mülkiyet Göstergeleri 2012” raporuna göre Türkiye, sınai mülkiyet başvurularının toplamında genel sıralamada 9., yerli patent başvurularında ise 17. sırada yer almıştır.
Türkiye’de patent ve markalaşma durumu ne aşamada?
Marka ve patent konusunda başvuru sayıları konusunda oldukça iyi durumda olduğumuzu söyleyebilirim. Nitekim Türkiye son 2 yıldır Avrupa'da en çok marka başvurusu yapan ülke konumundadır. Patent başvurularında ise 7. sıradayız. Bu yılsonunda da yine 110 bin civarında marka başvurusu olmasını bekliyoruz. Patent başvurularında da artış devam ediyor, bu yılı önceki yıla göre yaklaşık yüzde 7-8 civarlarında bir artışla tamamlayacağımızı düşünüyorum.
Ancak, artık patentte olsun markada olsun başvuru sayılarından ziyade katma değeri yüksek, nitelikli başvuruların artırılmasına odaklanmamız gerekiyor. Bunun için de patentlerde ticarileştirilme oranlarını, markalaşmada ise güçlü, marka değeri yüksek küresel markaların sayısını artıracak önlemler almamız gerekiyor.
Biz bunun için düzenleyici kurum olarak, sınai mülkiyet sistemini daha etkin hale getirecek önlemleri almaya yönelik sistemde değişiklikler öngören bir kanun tasarısı hazırladık. Kanunla katma değeri daha yüksek, nitelikli başvuruların sayısının artırılmasını ve ticari hayata aktarılmasının kolaylaştırılmasını hedefledik.
Firmalarımızın ise, kendilerine sunulan teşviklerden de faydalanarak doğru tespitler yapmaları, stratejik davranışlar geliştirmeleri durumunda, markalaşma konusundaki sorunlarını aşacaklarını ve Türk markalarının dünyada hedefledikleri noktaya geleceklerini düşünüyorum. Dünya çapında tanınmış, yüksek katma değer üreten, başarılı markaların sayısının artması durumunda da markalaşmanın ülke ekonomisine katkısını daha açık bir şekilde görebileceğiz.
Ülke olarak 2023 sınai mülkiyet vizyonu olarak 10 küresel marka oluşturmak, dünyada Türk tasarımı imajının yerleştirmek, 50 bin yerli patent başvurusuna ulaşmak ve GSMH’nin %50’sine karşılık gelen fikri mülkiyet portföyü oluşturmak şeklinde hedefler belirlenmiştir. Bu hedeflere ulaşmak ve ülkemiz sanayisinin ve ekonomisinin rekabet gücünü arttırmak için sınai mülkiyet konularını sürekli ülkemiz gündeminde tutmamız gerekiyor.
Ülkemizde alınan patentlerin yüzde 94’ünün yabancı şirketlere ait olduğu dile getiriliyor. Görüşleriniz?
Ülkemizde patent başvurularının içindeki yerli oranı dönemler itibariyle önemli artış göstermiştir. 1998–2002 döneminde yerli patent başvurularının oranı %10 iken 2008–2012 arasındaki 5 yıllık dönemde 4 kat artarak %40 olmuştur. Son 15 yılda yerli patent başvuru sayısı 10 kat artış göstermişken, yabancı patent başvuru sayıları sadece 2 kat artmıştır.
Alınan belge sayıları itibariyle, patent ve faydalı model verileri birlikte değerlendirildiğinde, imalat sanayimizin çoğunluğunu oluşturan KOBİ’lerimiz tarafından kullanılan ve ülkemiz buluş potansiyeli açısından önemli bir sınai mülkiyet göstergesi olan faydalı model verileri de dikkate alındığında buluşlar için son 5 yılda alınan toplam patent, faydalı model belgeleri içindeki yerli oranı %33’tür.
Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı tarafından yayınlanan “Dünya Fikri Mülkiyet Göstergeleri 2012” raporuna göre ülkemiz sınai mülkiyet başvurularının toplamının baz alındığı genel sıralamada 9. sırada yer almıştır. Aynı rapora göre ülkemiz; Ulusal (yerli) patent başvurularında 17.; Ulusal faydalı model başvurularında 7.; Toplam (yerli yabancı) patent başvurularında ise 24. sırada yer almıştır.
Raporda yayınlanan verilere göre patent başvuru sayılarında ise ilk 3 sırayı Çin, ABD ve Japonya almaktadır. Çin son dönemde patent başvuru sayılarında ciddi gelişme sağlamıştır. İlk 10 sırada yer alan ülkelere bakıldığında, ekonomik ve teknolojik olarak gelişmiş ülkeler olduğu görülmektedir. Ülkemiz patent istatistikleri açısından, son dönemde kazandığı ivme ile üst sıralara yükselmiş ve yerli patent başvurularında 17. sırada yer almıştır.