Adres :
100. Yıl Bulvarı No:101/A, 06374 OSTİM/Ankara-TÜRKİYE Telefon : 0 312 385 50 90 Faks : 0312 354 58 98 E-Posta : korhan@ostim.org.tr

“Sivil offsetle cari açık yarı yarıya azalır”

OSTİM OSB Başkanı Orhan Aydın Dünya Gazetesi Ankara Temsilcisi Ferit Parlak’ın sorularını yanıtladı. Sohbetin ana teması OSTİM’in ana temasıyla aynıydı; yerli üretimin arttırılması…
Ostim Editör
24 Ağustos 2012 00:00

OSTİM OSB Başkanı Orhan Aydın Dünya Gazetesi Ankara Temsilcisi Ferit Parlak’ın sorularını yanıtladı. Sohbetin ana teması OSTİM’in ana temasıyla aynıydı; yerli üretimin arttırılması… Bu noktada özellikle offset uygulamasının altını çizen ve Sivil offset uygulamalarına ilişkin Ekonomi Bakanlığı tebliğinin uygulanmadığını kaydeden Aydın, tebliğde 'sivil alımlarda da offset uygulaması yapılsın' denildiğine dikkat çekerek, "Bunu yapsak, cari açığın yüzde 50'si kapanır" dedi.

Dünya Gazetesi Ankara Temsilcisi Ferit Parlak’ın yerli üretim, offset uygulamaları ve teknolojik gelişim ile ilgili sorularını yanıtlayan OSTİM OSB Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Aydın, "Enerji üretmek için yapılan bütün santrallerde dışa bağımlıyız. Yani yaptığımız bütün santraller, hidroliği, güneşi, rüzgârı, nükleeri, termiği 8-10 yıl dışarı çalışacak. Yazık, bu gidişi yerli üretim stratejisiyle, o iradeyle durdurabiliriz; konuşarak, boşluğa plan yaparak değil." şeklinde konuştu.

> OSTİM, bürokrasideki bilindik engellemelere rağmen, buralara kadar geldi, daha nereye gider?
Yoğun çalışıyoruz. Bölgemiz yapısal olarak biraz dağınık ve 5 bine yakın işletme var burada. Yol, su, kanal, elektrik için altyapı çalışmaları rutin işimiz. Doğrudur, altyapı firmalarımıza rekabet avantajı sağlıyor ama işimiz bununla bitmiyor. Firmaların bireysel rekabetlerinin dışında, "Onlara yeni bir şey katabilir miyiz?" sorusu, cevabını en çok aradığımız soru, yapmaya çalıştığımız iş bu. Firmalar zaten kendi bildiklerini, erişebildiklerini yapıyorlar. Biz ise 20 kişi bir araya gelirse, üniversiteleri de eklersek, destekleyici kuruluşları da onların yanına getirirsek, yeni ürünler, yeni pazarlar, yeni stratejiler üretebilir miyiz? Bunlara kafa yoruyoruz. Mesela 'kümelenme' bu çalışmalar sonucunda çıktı.

> Nedir ‘Kümelenme’?
Biz firmalara şunu anlatmaya çalışıyoruz; “Siz birbirinizin rakibisiniz, ama iyi bir futbolcu, iyi bir takım olmak istiyorsanız, bir stadyumda antrenmanı beraber yapalım. İyi bir stadyum yapalım. Cim saha yapalım, hepimizin antrenmanını iyi yapabileceği bir sahamız olsun. Sonra çıkalım maç yapalım kim yenerse o kazansın. Yani sahayı beraber yapalım, sen ayrı bir saha, ben ayrı bir saha yapmayalım" diyoruz. Bizim son çıkan kitabımızda güzel bir hikâyemiz var; "Bir adam her yıl bölgesinde yapılan buğday yarışmasında birinci oluyormuş. Çevresindekiler merak edip sormuş sen bunu her yıl nasıl başarıyorsun diye. Çok basit, demiş adam, ben komşu tarlaların sahiplerine de kendi buğday tohumlarımı dağıtıyorum. Onların buğdayları da iyi olursa benim buğdayıma zararlı şeyler gelmiyor ve ben de en iyi buğdayı yetiştiriyorum." Yani, eğer çevrenizdeki tarlalarda kötü buğdaylar olursa siz de bir süre sonra buğdayınızı iyi halde tutamıyorsunuz.

> Kaç sektörü bir araya getirebildiniz?
Savunma, medikal, iş ve inşaat makineleri, yenilenebilir enerji kümelenmeleri devam ediyor. Bir de şimdi Anadolu Raylı Taşıtlar Kümemiz kuruldu. Raylı Taşıtlar kümemizde Türkiye'nin ihtiyacına denk gelecek şekilde, Türkiye kendi raylı taşıtlarını nasıl üretir sorusunun cevabı var. Bir sürü üretici firmamız var. Herkes bir şey yapıyor ama bir türlü toplu olarak bir araya gelip, soruna çözüm üretemiyoruz. Bu nedenle bürokrasi de yerli ürünü tanımıyor. Bu kopuklukları gidermeliyiz. Mesela raylı taşıtlarla ilgili yapılan çalışmanın sonucunda çok enteresan bir yere geldi Türkiye. Bu bizim yapmamız gereken bir iş değil aslında. Daha yukarılarda tasarlanıp yapılması gerekiyor. Daha stratejik olarak ele alınmalı. Mesela bir Sanayi Bakanlığı, bir Ekonomi Bakanlığı. Ben ülkede otomobili, raylı taşıtları, uçağı, enerji santrallerimi nasıl yaparımın cevabı bu. Biz yerel olarak burada çırpınıyoruz. Bir şekilde durumdan vazife çıkararak kendimize iş çıkarıyoruz. Ama göreceksiniz ki, raylı taşıtlar kümesi gelecek yıldan itibaren Türkiye'nin metro araçlarını yapar hale gelecek.

> Metroyu yapacağımızdan eminsiniz. Firmalar da emin, biz de eminiz. Bürokrasi engel olmayacak mı?
Şu anda 25 civarında firmamız kümelenmenin içinde. Ankara, Bursa ve Kayseri'den 3 ana oyuncumuz var. Bunlar fiilen metro aracını yapmış firmalar. Mesela firmalarımızdan biri en son toplantımızda, "Bütün Ar-Ge çalışmalarını bitirdim, aracı tamamladım. Aracı Ankara belediyesine hediye edeceğim." dedi. Biz, 'TÜBİTAK desteği alalım." dedik ama "Hayır. Ankara metrosuna koyacağım, çalışsın. Baksınlar test etsinler. Tamam derlerse yapmaya başlayacağım" dedi. Bu firmamızın Almanya'da iki şehirde fabrikası var. Ayrıca, ABD'de 6 eyaletin raylı taşıtlarının yapımcısı. Büyük firmalarla işbirliği halinde yapmış. Yani, yoldan geçen adamı konuşmuyoruz ama bunu keşfedip Türkiye'nin ihtiyaçlarıyla buluşturmak önemli. Tek başına mücadeleyi yapamıyor. Üç kere gidiyor devletin kapısına, orada bürokratla görüşüyor, görüşemiyor, azarlanıyor, koskoca dünya firması. Sonra da yoruluyor ama biz yorulmuyoruz, yılmıyoruz. Yeni işlerin tamamını, Türkiye'de çıkacak ihalelerin tamamını yerli yapmak üzere hazırlık yapıyoruz.

> 'Sanal fabrika' projeniz uygulanabilir mi?
Biz o proje ile firmalara tasarım kabiliyeti kazandırmayı amaçlıyoruz. Bir anlamda firmalar sanal bir fabrikanın atölyesi gibi olsun istiyoruz. Bir araya gelerek bir sistemi tamamlayabilsinler. OSTİM’de de hep vurguladığımız, ulaşmaya çalıştığımız yer burası. O zaman bir firmadan iki buçuk firma çıkarabiliriz. 50 firmayı bir araya getirip bir sistemi tamamlayabilirsek daha çok katma değerli işler yapabiliriz. Örneğin, bir beton santrali yapan firmayı düşünün. 20-30 kalem işi var, bunu parçalara dağıtıyor. Tasarımını kendisi yapmış. OSTİM'de atölyeler bunları yapıyor. Sonra siz bunları bir araya getiriyorsunuz, damganızı basıyorsunuz ve bütün dünyaya satıyorsunuz. OSTİM’in tamamı sizin fabrikanız, işiniz yok, yarın tek başınızasınız ve giderleriniz sıfır. Bu çok önemli bir şey. İşiniz olduğunda bütün burayı kullanabilirsiniz, işiniz olmadığında yarın sabah bu işçilerin parasını siz ödemek zorunda değilsiniz. Böyle esnek bir şeyi kapalı alanda tek başınıza yapamazsınız. Biz burada çok rekabetçiyiz ve çok avantajlıyız. Bizim esas ortaya çıkaracağımız değer burası.

> Teşvik düzenlemesi yayınlandı, beklentilerinizi karşıladı mı?
Genel olarak iyi bir teşvik kanunu çıktı. Bölgeleri tasnif eden, OSB'lere biraz daha avantaj sağlayan, sektörleri öne çıkaran, bölgeleri yarıştıran bir takım iyi şeyler çıktı. Ama biz halen, yine gazete diliyle konuşuyorum; bu teşvikten Türkiye bir Samsung çıkarabilecek mi? Bir Hyundai çıkarabilecek mi? Bunu göreceğiz. Bu teşvik sonucunda bizim bir çıta atlamamız gerekiyor. Çünkü bu teşvikler yeni değil. Bu teşviklerle Türkiye otomobilini yapabilecek mi? Hayır, yapamayacak. Çünkü otomobili yapmak başka bir strateji oluşturmayı gerektiriyor.

> Nasıl bir strateji gerekiyor burada?
Bunlarla ilgili bizim çözüm önerilerimiz oldu. Kafa yoruyoruz. Mesela, otomotivdeki kritik nokta kendinize özgün bir tasarım ve özgün bir motordur. Ayrıca kendinize potansiyel bir pazar oluşturmanız gerekiyor. Motorunuz yoksa otomobil yapmayı ağzınıza bile almayın. Motoru dışarıdan alıp otomobil üretemezsiniz. Tasarımı size ait olacak, fikri ve mülki hakları size ait olacak. Peki, Türkiye pazarı otomobil üretmek için yeterli mi? Çünkü milyar dolarlık ve milyon adetlik bir potansiyel olmadan bu alana giremiyorsunuz. Türkiye pazarı bu iş için yeterli değil.

> Ne yapılmalı?
O zaman geniş bir pazar oluşturacaksınız. Bunu sizinle beraber yapmak isteyen, sizinle beraber pazar oluşturacak bir takım oluşturacaksınız. Bu mümkün mü? Mümkün. Bu işe gönüllü olan ve Türkiye'nin ağabeylik yapmak istediği ülkeler var. O ülkelerle beraber, onların ekonomisine de katkı verecek bir şey bu. Kuru kuruya "dostuz, kardeşiz" demek yerine, ekonomik olarak birbirini destekleyen ve herkesin karlı çıkacağı, tam bir kazan- kazan projesi şeklinde bölgenin otomobili yapılabilir.

> Her şey pazara mı bağlı?
Bizim bunu organize etmemiz gerekiyor. Çok tuzak bir soru soruluyor: OSTİM otomobil yapabilir mi? Olay teknik değil ki; olay stratejik bir olay. Ve ekonomik olarak düşünülen rakamların onda biri rakamına Türkiye'ye mal olacak bir olay. 2 milyar dolardan söz ediyorlar, 200 milyon dolara Türkiye bunu halledebilir. Çin ve Hindistan şu anda otomobil sektöründe gelecekte Türkiye'ye rakip olarak gözüküyor. Zaten büyük, milyarlık pazarları var. Eğer siz geleceğe de oynamak istiyorsanız, böyle büyük bir pazar oluşturarak sisteme girmeniz gerekiyor. Bizim aklımızda ilk 10 ülke var, ilk 20 ülke de var. Girebilecek, girebilmesi muhtemel olabilecek, ikna edebileceğimiz ülkeler. Türk Cumhuriyetleri var, İslam ülkeleri var, yakın dostluk ilişkilerimizi ekonomik olarak geliştirmeye niyetlendiğimiz ülkeler var. Endonezya, Malezya gibi belli potansiyeli olan ülkeler var. Bunu yapabileceğimiz bir sürü ülke var etrafımızda. D-8 ülkeleri var mesela. Devlet Başkanları altına imza atmış, hazır bir ekonomik işbirliği var. Karadeniz ekonomik işbirliği var. Türkiye bunun önderliğini yapacak. Böylece hem kendi otomobilimizi yapıyor olacağız, hem de birilerine vereceğimiz bir şeyler olacak. Buralara gideceğiz ve diyeceğiz ki bunları birlikte yapalım, senin de otomobilin olsun, benim de. Sen de dışarıdan alıyorsun, ben de dışarıdan alıyorum.

> Metro da birlikte olabilir mi?
Tabi ki, bunun arkasına raylı taşıtları da koyabiliriz mesela. Her ülkenin metroya ihtiyacı var. Onu da beraber aynı mantıkla yapalım. Parası olan ülkeler var, Türkiye'ye yatırım yapmak isteyen ülkeler, onları da koyalım bu işin içine.

> Dış açığın kapatılmasında da rol oynayabilir mi bu model?
Ekonomi Bakanlığı masada teşviki çalışıyorken biz bu dış açığın kapatılması ile ilgili ne yapılabilir sorusuna da bir cevap üretmiştik aslında. Bu yerli katkı formülünü getirmiştik. Gazetelerde de çok yazıldı. Ekonomi Bakanlığının sayfasında da yer alıyor offset tebliği. Ben bu soruyu cevaplayacak bir makam bulamadım. Tebliği, 2007 yılında bilinçli bir grup yazmış. Sivil alımlarda da offset uygulaması yapılsın, savunma sanayinin yaptığı gibi denilmiş. Bu ne demek? Sivil bir kamu alımı yapıyorsunuz. Diyelim bu metro. O tebliğ diyor ki, sivil alımlarda, 10 milyon dolara kadar alımlarda offset uygulaması mecburi. Bunu yaparsak, açığın yüzde 50'si kapanıyor. Başka bir şey yapmanıza gerek yok.

> Sivil alımlarda uygulamamalarının sebebi ne?
Biz kendimizi çok bağımlı hissediyoruz. Dünya Ticaret Örgütü'nün ve Dünya Bankası'nın kurallarını çok kutsallaştırıyoruz. Onların istemediği kadar teslim oluyoruz. Tehlikeli bir şey söylüyorum farkındayım ama, bunu böyle söylemediğimiz zaman olay anlaşılmıyor. Bu kadar teslim olmak zorunda değiliz, AB ve bunlara bu kadar teslim olmak zorunda değiliz. Mesela offsetle ilgili tebliğe bakarsak, yazılmış ama uygulanamıyor. Devletin Ekonomi Bakanlığı'nın tebliği (Ofsett uygulamalarına ilişkin tebliğ 2007/6 sayılı Ekonomi Bakanlığı-DTM- tebliği) Dünya Ticaret Örgütü'nün uygulamalarına aykırı olabilir mi? Olamaz. O kurallara uygun yayımlanır tebliğ. Niye uygulamıyorsun o zaman? Niye uygulanmıyor diye sorunca, rahatlıkla ‘uygulanmıyor’ deniliyor. Bakın raylı taşıtlarda oldu. Biz kavga ettik, savaş verdik, oldu. Biz de KİK’e (Kamu İhale Kurumu) gittik. Niye olmuyor diye sorduk. KİK yasası bunun neyine engel oluyor bize bir anlatın dedik. "Aslında olabilir" dediler. Kiminle savaşıyoruz, belli değil ki. Karşımızda kimin olduğunu anlayamıyoruz. Kendi insanımla mı yabancıyla mı savaşıyorum, belli olmuyor. Bu kafayla da açığımızın kapanması mümkün değil.

> Her alanda böyle değil mi?
Evet, her alanda böyle... Örneğin, enerji santralleri… Enerjide açık veriyoruz, doğru mu? Neyle kapatıyoruz? Rüzgar tribünü ile. Bu rüzgar tribünün 1 megavatı 1 milyon dolar. Tamam, satın aldık. Kim getiriyor bunu: Almanya, Çin. Sipariş veriyorsun getiriyor. Sana ait ne var burada. 8 yıl sen buna çalışıyorsun. Satın aldın ya, 8 yıl elektrik sana ait değil, malzeme için çalışıyorsun. Sonra da bunun bakım onarımını da garanti edeyim sana diyor, 2 yıl da ona çalışıyorsun. Bu gitti mi, sonradan şunu diyor, bu 1 megavatlıktı ya, ben bunun daha verimlisini ürettim diyor. Aynı yerde aynı makineyle 1.5'unu yapabiliyorum diyor. Bunun sonu yok ki.
 

İçeriğe Yorum Yapabilirsiniz.